Âşık Remzâni

 

 

 

 

Namık Kemal DOĞANAY

 

 

AŞIK KEMTER HAKKINDA BİLİNMEYENLER VE KEMTERİ AŞIKLIK KOLU’NUN DİĞER OZANLARI

 

Deyişlerinde Kemter Baba, Sefil Kemter, Dertli  Kemter, Kemter mahlaslarını kullanan Kemteri’nin deyişleri, gerek Alevi-Bektaşilerce ve gerekse edebi çevrelerde bilinmesine rağmen, yaşamı hakkında yeterince bilgi sahibi olunmamış, nereli olduğu, hangi tarihler arasında yaşadığı, adının ne olduğu vb. konularında hep eksik/hatalı bilgiler verilmiştir.

          

1985 yılında Erman Yayınları‘ndan çıkan “Söz Mülkünün Sultanları“ adlı kitabıyla İbrahim Arslanoğlu; “Kemter Baba’nın asıl adının Hüseyin Ali Baba olduğunu, Hacı Bektaş Tekkesi ile yakın ilişkisi olduğu, sık sık ziyarete gittiği, hatta bazen görevli olarak bir süre oralarda kaldığının bilindiğini, bir nefesinde Bin İbrahim Seyit Mehmet Dedemiz diyor ki sözünden onun Seyyit Mehmet Dede’nin müridi olduğunun anlaşıldığını,   18. yüzyılın ikinci yarısında Kangal’ın Minarekaya köyünde doğduğunu,  Şarkışla’nın Kale köyüne yerleşip, 1818/1819 yılında Kale köyünde öldüğünü, İğdecikli Aşık Veli’nin, onun çırağı olduğunu“  belirtmiştir. (Sy.93-102)

 

“Emlek Yöresinde Tutulmuş Bir Cönkte Geçen Halk Şairleri“ adlı çalışmasıyla Kutlu ÖZEN, İbrahim Arslanoğlu’nun kitabını kaynak göstererek yukarıdakı benzer bilgileri aktarmıştır.

“Şarkışlalı Kemter Baba“ adlı çalışmasıyla da Şahamettin Kuzucular, İbrahim Arslanoğlu‘nun çalışmasındaki benzer açıklamaları yapmıştır.

 

“Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi“ adlı beş ciltlik çalışmasıyla İsmail ÖZMEN ise, Kemteri’ye 3. ciltte (17.-18. Yüzyıl) yer vererek “asıl adının Hüseyin Ali olduğunu, Kale köyünde doğduğunu, Aşık Veli’nin çağdaşı ve hemşehrisi olduğunu, doğum tarihinin belirsiz olduğunu, Anadolu’da bir çok yeri gezdiğini, şiirlerinde Kemter, Dertli Kemter, Aşık Kemter, Sefil Kemter, Kemteri mahlaslarını kullandığını“ belirtmiştir.(3.Cilt, Sy.367-369)

 

İsmail Özmen, aynı isimli kitabın yine üçüncü ciltinde, Kemteri’nin oğlu Sefil Edna (Ebuzer Doğanay 1900-1965) hakkında da hatalı bilgilere yer vermiştir. Özmen, Fakir Edna’nın onyedinci yüzyılda yaşadığının sanıldığını, yaşamı hakkında ayrıntılı bilginin olmadığını, Erdebil dergahından el aldığının söylendiğini, Hatayi’nin etkisi altında kaldığını, ancak Hatayi zamanında yaşamadığının kesin bilindiğini, nefeslerinde yaşantısını aydınlatacak bir iz‘in bulunmadığını, İmam Hüseyin için yazdığı mersiyesinin çok meşhur olduğunu“ belirterek çok sayıda deyişlerini kitabına almıştır.(3.Cilt, Sy.75-80) 

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, Kemteri hakkındaki ortak bilgiler, eksik ve hatalıdır. Yapılan bu çalışmalarda, Kemteri’nin yaşamı hakkında bilgi sahibi olunmadığı, Kale köyünde yaşadığı, Aşık Veli’yi yetiştirdiği belirtilmekte; ancak adı, soyu, hangi tarihler arasında yaşadığı, mezarının nerede olduğu vb. bilgiler verilmemektedir. Kale Köyünde doğdu ve öldü  ise, mezarının niçin Kale Köyünde bulunmadığı,  Kemteri’nin soyundan gelen torunlarının Yıldızeli’nin Kale Köyü’nde niçin yaşamadığı, konularına açıklık getirilmemiştir.

 

Kemteri ile ilgili yapılan yukarıdaki  çalışmalar dışında, en tatmin edici  bilgileri “Yüzyıllar Boyu Zileli Halk Ozanları“ ve “16.Yüzyıldan Günümüze İz Bırakan Zileli Şairler“ adlı kitaplarıyla Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yardımcı ve “Aşık Sadık Doğanay ve Soyağacı“ adlı çalışmayla Araştırmacı-Yazar Necdet Kurt vermiştir.

 

Mehmet Yardımcı, kitabında Kemteri’nin nefeslerine yer vererek, “Kale köyünde doğan ve Sivaslı Kemter olarak bilinen Kemteri’nin esasında Zileli olduğunu, annesinin Kale Köyünden olması nedeniyle Kale köyüne sıksık gidip-geldiğini, o dönemde başka Kemteri’nin yaşamadığını, mezarının Zile’nin Yücepınar köyünde olduğunu“ yazmış ve çeşitli seminerler ve konferanslarda bu görüşünü savunmuştur. 

 

Ekim 2011’de yapılan “Tarihi ve Kültürüyle II. Zile Sempozyumu“nda “Aşık Sadık Doğanay ve Soyağacı“ adlı bildiri sunan Araştırmacı-Yazar Necdet Kurt ise; aşağıda sunulacak açıklamalara benzer bilgiler aktararak, “Sivas’ın Şarkışla ilçesinden olduğu söylenen Kemteri ile Zileli Kemter‘in aynı kişi olduğunu, yaşamını Zile’de geçiren Kemteri’nin sık sık Sivas’a gittiğinden ve her iki yörede de eserlerine sıkça rastlandığından Sivaslı olduğunun sanıldığını, ikinci bir Kemteri’nin bulunmadığı kanısında olduğunu, bu durumun 16-17 Mayıs 1998 tarihinde yapılan, 1. Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumunda Prof.Dr. Hayrettin İvgin tarafından “Aşık Kemter Baba ve Düzeltmeler“ adlı bildiriyle gün ışığına çıktığını“ belirtmiştir.  

  

Kemter Kimdir?

 

Kemter Baba, Kemter Dede, Sefil Kemter, Dertli Kemter mahlaslarıyla tanınan Kemteri, Tunceli’nin Pertek ilçesinin Koçpınar köyünden Zile’nin Yücepınar köyüne gelip yerleşen Seyit Süleyman’ın oğludur.

 

Kemteri’nin babası Seyit Süleyman, Pertek’e bağlı Koçpınar köyünde Seyit Mehmet’in oğlu olarak doğmuştur. ( Kemteri’nin, Dedesi Seyit Mehmet için söylemiş olduğu beş kıtalık bir nefesi bulunmaktadır.) İmam Rıza Ocağı’na bağlı olan soyu, aynı köyde türbesi de bulunan yol önderlerinden Hasan Halife’ye çıkmaktadır.

 

Dersim’de Hasan Halife olarak bilinir. Sözlü tarih içinde; Hasan Halife’nin gerçek adı, Hasan-ül Zılhi’dir. Bir anlatıma göre; Bağdat’ta bir müddet halifelik  yaptığı için, kendisi “Hasan-ul Halife-i Bağdati” unvanını almıştır. Bununla  birlikte, Abbasi halifeleri  (750-1258) listesinde adına rastlanılmamaktadır. Çeşitli kaynaklara göre soy olarak İmam Taki’( 809-835) nin evladıdır. Buna göre, 800’lü yılların ortasında yaşadığı tahmin edilebilinir. Çünkü bir başka  anlatımında Hasan Halife; Babası İmam Taki’nin, Harun Reşid (786-809)’in oğlu Memnu zamanında (813-833) Memnu’nun kızı ile evliliğinden dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Pertek ilçesinin Koçpınar köyüne yerleşmiş ve burada Hakk’a yürümüştür. Türbesi Koçpınar Köyündedir. Başka bir sözlü anlatımlara göre Hasan Halife Bağdat’ta bir dönem halifelik yapar. Abbasi Halifesiyle arası açılınca ayrılır ve Pertek’e gelir. Pertek kalesi ve çevresi Mengüceklerin  elindedir. Elazığ’dan Pertek’e geçmek ister ama Murat nehrinin suyundan dolayı geçemez. Parası da olmadığı için sala binemez. Hırkasını suyun üstüne atar, oturur ve karşıya Pertek tarafına geçer. Bu durum Mengücek askerleri tarafından görülür. Askerler Hasan Halife’yi yakalayıp, hükümdarın karşısında çıkarırlar. Orada sorgulanır ve bir sihirbaz olduğuna kanaat getirirler. Hasan Halife sihirbaz olmadığını, soyunun Ehli-Beyt’e dayandığını söyler. Bunun üzerine onu ateşle sınarlar. Fırını hazırlarlar ve Hasan Halife’yi bu fırına atarlar. Saraydan olan Hürrem adındaki bir çocuk da onunla beraber fırına girer. Bir kaç gün sonra fırın açılır. İçinden her ikisi de sağlam bir şekilde dışarıya çıkarlar. Hasan Halife’nin sakalları buz tutmuş, çocuğun üstü başı da odun külleriyle dolmuştur. Çocuk, “Bir fırtına oldu, çok soğuktu içerisi, bu dede beni hırkasının altına aldı ve korudu.” der. Kale Beyleri, bunun üzerine Hasan Halife’ye inanarak Koçpınar’a yerleşmesine izin vererek talip olurlar.

 

Seyit Süleyman ve küçük kardeşi Seyit Ali tahmini olarak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve Alevi-Bektaşi dergahlarının kapatılmasından hemen sonra Koçpınar köyünden ayrılırlar. Soyun bir kısmı Koçpınar köyünü terketmezler. Seyit Süleyman ve Seyit Ali, bugün Yıldızeli’ne bağlı Kale köyüne yerleşirler. Seyit Süleyman, Kale köyünden olan Esme ile evlenir. Seyit Süleyman’ın bu evlilikten asıl adı Yusuf olan oğlu Kemteri 1841 yılında ve kızı Senem,  Kale köyünde doğar. Seyit Süleyman ve küçük kardeşi Seyit Ali, Kemteri’nin  ergenlik döneminde Kale köyünü terkederek tekrar yollara düşerler ve Zile’ye gelirler. Zile’nin Reşadiye ve Kağızman köylerinde bir-iki yıl kaldıktan sonra; gerek bu köylerdeki sivrisinek ve sıtma salgınları, gerekse bu köylerin katı sünni köyleri olmaları nedeniyle buraları da terkederek, devlet görevlilerinin kolay kolay gelemeyeceği, cemlerini rahatça yapabilecekleri yüksek ve uzak bir yer olan bugünkü ismi Yücepınar olan köye yerleşirler. Seyit Süleyman Zile’ye yerleştiğinde oğlu olan Kemteri(Yusuf) henüz 12-13 yaşlarındadır.

 

Seyit Süleyman’ın küçük kardeşi olan Seyit Ali, belirli bir süre Yücepınar köyünde kaldıktan sonra başka yerlere gitmek ister ve oradan ayrılır. Seyit Ali, bugün Tarsus-Mersin karayolu üzerinde olan Tarsus’a bağlı Tekeliören köyüne yerleşerek orada evlenir ve kalır.

 

Seyit Süleyman, ömrünün son yıllarında kardeşi Seyit Ali’yi köyünde ziyaret etmek ister ve yaklaşık 1890’lı yıllarda Tarsus’a tek başına atıyla gider. Orada hastalanarak Hakk’a yürür. (Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürümesinden sonra atının Zile-Yücepınar Köyüne tek başına döndüğünü, atın gözünden yaşların gelmesi üzerine Seyit Süleyman’ın Hakk’a yürüdüğünün anlaşıldığını; Kemteri’nin 1983 yılında 104 yaşında Hakk’a yürüyen gelini Fatma Doğanay tarafından anlatıldığına şahit olmuştum. NKD) Seyit Süleyman ve kardeşi Seyit Ali’nin türbeleri Tekeliören köyü merkezinde olup, ziyaretgah olduğundan, kurbanlar kesilmektedir. Tarsus-Tekeliören köyündeki Seyit Ali’nin evlatları, Seyit Süleyman’ın Zile-Yücepınar köyündeki evlatları ve Pertek-Koçpınar köyündeki akrabalar arasındaki ilişkiler halen devam etmektedir.

 

Asıl adı Yusuf olan Kemteri, Yıldızeli-Kale köyünde doğmasına rağmen; Zile-Yücepınar’da büyümüş, annesinin Kale köyünden olması nedeniyle Sivas’la ilişkisini kesmemiş, Kale köyündeki anne tarafından akrabalarına sık sık gidip-gelmiştir.

 

Kemteri, Satı ile evlenmiş, Ali, Şah İsmail, Mehmet, Süleyman, İbrahim ve Ebuzer(Sefil Edna) adlı altı oğlan, Elif, Zöhre, Hürü, Hatice, Gülüzar ve küçük yaşta ölen adı bilinmeyen kızı olmak üzere  altı kız oniki çocuğu olmuştur.  Oğullarından üçü savaşlarda şehit düşer. En büyük oğlu olan Ali Yüzbaşı rütbesi ile Sarıkamış’ta, onun bir küçüğü olan Şah İsmail Yemen cephesinde, onun küçüğü Mehmet askerde hastalanıp gönderilmesi sonucu Zile’de bir talibin evinde şehit olur. Yemen’de şehit olan Şah İsmail’in iki çoçuğu ve Kemteri’nin diğer üç oğlu ve beş kızı ile bunların çocukları Zile merkezi ile Yücepınar köyünde yerleşip kalmışlardır.

 

Kemteri,  dünya malında gözü olmayan gezginci bir halk ozanıdır.    Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı öncesinde Hacıbektaş’ta görüştüğü Cemalettin Çelebi‘nin (Büyük Cemalettin Efendi) icazetiyle, başta Rusya, Azerbeycan, Suriye, Irak ve  Arabistan olmak üzere çok sayıda ülkelere  seyahatler yapmış ve Karakazan hakkını Hacı Bektaş Dergahı‘na getirmiştir. Kemter mahlasını Hacı Bektaş Veli Postnişini Cemalettin Çelebi vermiştir. Kırk yıldan fazla Dergah’a hizmet eden Kemteri’nin, seyahatlerinde kullandığı pasaportlar ve diğer belgeler halen torunlarında  bulunmaktadır. Pasaportların arka yüzünde çok sayıda gümrük giriş-çıkış mühürlerinin olduğu görülmektedir.

     

               Veli’m eydür Kemter gitti kimim var

               Aldırdım Kemter’i yeni gamım var

               Usta idi yapılacak damım var

               Hiç mi iş gelmedi başına felek

 

Hakk‘a yürümesinden sonra Kemteri’ye, İğdecikli Aşık Veli tarafından söylendiği izafe edilen yukarıdaki ağıtın; Hamdullah Çelebi zamanında yaşayan ve yaklaşık 1853 yılında Hakk‘a yürüyen Aşık Veli’ye ait olduğu konusunda kuşkular bulunmaktadır. Kemteri’nin Aşık Veli isimli bir çırağı gerçekten vardır, ancak bu çırağın İğdecikli Aşık Veli olmadığı, Amasyalı olan başka bir Aşık Veli’ye (Kul Veli) ait olduğuna inanmaktayım. Çok sayıda Pir Sultan, Karacaoğlan olduğu gibi, çok sayıda Aşık Veli deyişleri birbiri içine girmiştir.

 

Kemteri, Anadolu`nun her tarafını gezmiş, gittiği yerlerde kendini çok sevdirmiştir. Zile, Yücepınar köyünde ve Kars çevresinde hakkında birçok menkıbeler anlatılmakta; taliplerinin çoğunlukta bulunduğu Kars ve çevresinde insanlar Kemteri adına yemin (ant) içmekte ve keramet sahibi ermiş bir kişi olduğuna inanmaktadırlar. 

 

Tokat, Sivas ve Kars bölgelerinde Kemteri’nin aynı zamanda ermiş bir kişi ve keramet sahibi kişi  olduğuna da inanılmaktadır. Bir sonbahar günü tarlada bulunan armut ağaçlarından armutlar toplanıldığı zaman Kemteri, bir armut ağacının gölgesinde oturur ve kendi kendine konuşarak karşısında birileri var gibi davranır. Sonra Kemteri, çok neşelenerek “ohhh! gel keyfim gel..“der. Tarlada çalışan eşi ve gelini Kemteri’ye sorarlar. “Dedem! ne bu sevinç, sevinecek ne var?“ derler. Kemteri de “Gelenler beni götüreceklerdi. Ben de çocukların daha küçük olduğunu söyleyerek iki yıl daha zaman istedim“ der. Kemteri’nin aldığı süre biter. Süre bitiminde hiç bir hastalığı olmadığı halde Zile’ye birilerini göndererek kendisine kefen aldıttırır. Kefeni, gelini Fatma‘ya  vererek diğer odaya götürmesini ister. Gelin Fatma kefeni eline almaktan çok korkar. Gelini Fatma’ya “korktun mu kızım?, korkma“ diyerek korkusunu alır. Kurban kestirerek, yemeklerin pişirilmesini ister. Ertesi gün vedalaştıktan sonra herkesin odadan çıkmasını ve kendisine bir tülbent verilmesini ister. Herkes ağlaşarak diğer odaya geçerler. Bir süre sonra odaya geldiklerinde tülbent yüzündedir ve kendisi Hakk‘a yürümüştür. (Kemteri’nin 1983 yılında 104 yaşında Hak’ka yürüyen gelini  Fatma DOĞANAY’dan (Sefil Edna’nın eşi) çok dinlemiştim. NKD)

 

Kemteri, kırk yıldan fazla Dergah’a hizmet etmiş, Karakazan hakkını getirmek için Anadolu toprakları dışına çok seyahatler etmiştir. Seyahate çıktıktan iki yıldan sonra eve geri dönermiş. Babası Seyit Süleyman, eşi ve çocukları yollarını beklermiş. Tabii ki nerede, nasıl, ne zaman dönecek kimse bilmezmiş.  Yine böyle uzun bir seyahat etmiş, iki yıl geçmiş eve dönmemiş. Babası, eşi ve çocuklar hasretle yolunu bekliyor. Kemteri’nin sevdiği, çırağı Derviş Ali ile Kemteri’nin babası Seyit Süleyman oturuyorlar. Seyit Süleyman sıkıntıdan devamlı Derviş Ali’ye, “Derviş! oğlum Kemter ne zaman gelecek“ diyor. Derviş Ali de hep “Hak erenler bilir“ der. Seyit Süleyman ara ara sorar, Derviş Ali de hep aynı cevabı verirmiş. Seyit Süleyman, üzüntüden, sıkıntıdan bir daha Derviş Ali’ye Kemteri’nin ne zaman geleceğini sorar ve aynı cevabı alınca, asasıyla Derviş Ali’nin sırtına iki-üç kere vurur. Seyit Süleyman, Derviş Ali’ye “hak erenler bilir de sen niye bilmezsin? Madem bilmezsin çık git“ der. Derviş Ali sırtına bir kaç tane asayla vurulunca “dur! erenler, yarın gelecek“ der. Seyit Süleyman, hemen köylülere Kemteri’nin yarın geleceğini bildirir, kurbanlar kestittirir. Derviş Ali, divane birisi olduğu için köylüler, Seyit Süleyman’a “bu delinin sözüne inanıp ta nasıl kurbanlar kesiyorsun?“diye laflar da söylerler. Ertesi günü köyün çıkışında Kemteri’yi beklerler ve gün batımında Kemteri görünür. (Bu söylenceyi de  Fatma Doğanay’dan dinlemiştim NKD)

 

1841 tarihinde doğan ve 1921 yılında 80 yaşının üzerinde Hak’ka yürüyen Kemteri`nin mezarı Zile-Yücepınar köyündedir.

 

                 -1-

Gözünü sevdiğim beni ağlatma

Aşıkı ağlatan ar değil midir

Şu sinemi aşk oduna dağlatma

Sinemdeki yanan yar değil midir

 

Ela gözlüm kapınızda eksilmem

Turap olup değme ağa basılmam

Varıp Mansur gibi darda asılmam

Zülfün teli bana dar değil midir

 

Her nereye gitsem methin eylerim

Hayalinle cünun gönlüm eylerim

Senden özge kisbü kârı neylerim

Didara baktığım kâr değil midir

 

Senin muhabbetin cesetten candan

Gam çekme sevdiğim vazgeçmem senden

Ela gözlüm niçin kaçarsın benden

Dertli Kemter sana yar değil midir

                    -2-

Bu kadar cevretme aziz Sultanım
Ne olur insafa gel bazı bazı
Mürvet değil midir çeşmi Sultanım
Perişan gönlümü al bazı bazı

Akan sular gibi çağlayıp akma
Aşkın hançerini sineme çakma
Noksanım var ise kusura bakma
Bildiğinden şaşar kul bazı bazı

Arif isen dediğimi bilirsin
Yaralı gönlüme merhem olursun
Her beni gördükçe ebsar durursun
Şadeyle gönlümü gül bazı bazı

Sefil Kemteri’yem lebim balımsın
Canımın cananı selvi dalımsın
Sen bir merhametli gönül kanımsın
Bana da bir selam sal bazı bazı
     

 

 

Kemteri Aşıklık Kolu’nun Diğer Aşıkları

 

Araştırmacı-Yazar Necdet KURT, aşıklık geleneğinde Kemteri kolunun varlığına dikkat çekerek, “Kemteri’nin çırağı Sefil Edna, Aşık Veli, Sefil Edna’nın çırağı Sadık Doğanay ve Remzani’dir. Onların çırakları olan Hakiroğlu, İkrari gibi aşıklar ise hala yörede aşıklık geleneğini sürdürmektedir. Kuşaklar boyu devam eden gelenekte şiirler dikkatle incelendiğinde usta-çırak ilişkisinin boyutu da ortaya çıkmaktadır, dolayısıyla Kemteri kolunun varlığı da böylece ortaya koyulmuş olmaktadır.“ demiştir.

Kemteri aşıklık kolunu incelediğimizde ise; Kemteri’nin oğlu Sefil Edna, torunu Sadık Doğanay, müsahip torunu ve Sefil Edna’nın çırağı Aşık Remzani karşımıza çıkmaktadır.

 

1900 yılında doğup 1965`te Hak’ka yürüyen halk ozanı Sefil Edna (Ebuzer Doğanay) Kemteri`nin oğludur. Sefil Edna; bağlamanın yanı sıra keman da çalabilen bir âşıktır. Çok iyi bağlama çalan Sefil Edna, Aşık Sadık Doğanay’ın bağlama çalış tekniğini ilk kullanan ozandır. Sefil Edna‘nın Ustaları başta babası Kemteri ve Toramanlı Can Hatayî Baba’dır.

 

“Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi“ adlı beş ciltlik çalışmasının üçüncü ciltinde İsmail Özmen, Kemteri’nin oğlu Sefil Edna (Ebuzer Doğanay 1900-1965) hakkında da hatalı bilgilere yer vermiştir. Özmen, Fakir Edna’nın onyedinci yüzyılda yaşadığının sanıldığını, yaşamı hakkında ayrıntılı bilginin olmadığını, Erdebil dergahından el aldığının söylendiğini, Hatayi’nin etkisi altında kaldığını, ancak Hatayi zamanında yaşamadığının kesin bilindiğini, nefeslerinde yaşantısını aydınlatacak bir izin bulunmadığını, İmam Hüseyin için yazdığı mersiyesinin çok meşhur olduğunu“ belirterek çok sayıda deyişlerini kitabına almıştır.(3.Cilt, Sy.75-80)

 

Sefil Edna, hemen hemen bütün nefeslerinde Hatayi’ye yer vermiştir. Fakat nefeslerindeki Hatayi, Şah Hatayi değildir, “Üstadım Hatayi“ dediği Toramanlı Can Hatayi Baba(Yozgat/Aydıncık-B.Toraman köyünden)’dır. Sefil Edna’nın şiirlerinin bazıları sözlü olarak dilden dile aktarıldığı için günümüze kadar gelmiştir. Ancak; yazıya aktarılmadığından dolayı, büyük bir kısmı ölümüyle beraber yok olmuştur. Deyişlerinde Fakir Edna, Sefil Edna, Edna mahlaslarını kullanmıştır.

 

                Her gördüğüne meyil verme

                Sabreyle gönül sabreyle

                Ermediğin yere gitme

                Sabreyle gönül sabreyle

 

                Sakın doğru yoldan çıkma

                El atına binüb aşma

                Kılavuzsuz yola düşme

                Sabreyle gönül sabreyle

 

                Sabırdur farz ile sünnet

                Sabrın makamı cennet

                Sabırdır Ali Muhammed

                Sabreyle gönül sabreyle

 

                Her iş makamını bulur

                Sabırla koruk hal olur

                Sabır baş selamet gelir

                Sabreyle gönül sabreyle

 

                Lailahe illallahdır adı

                Bir ismini sabır koydu

                Kırklar bir üzümde kandı

                Sabreyle gönül sabreyle

 

               Fakir Edna’m bu ne dalga

                Sakın sabrı elden koyma

                Üstad Hatayi’den kalma

                Sabreyle gönül sabreyle

 

 

 

Yüzünü turaba sürmüş gideyi

Çağlar sular İmam Hüseyin deyu

Gece gündüz arzulamış gideyi

Ağlaşırlar İmam Hüseyin deyu

 

Gece gündüz arzulamış gideyi

Dolap su vermeğe figan edeyi

İmamları ismini vird edeyi

İnler dolap İmam Hüseyin deyu

 

Hesap eyle baharını yazını

Fark ede gör ördeğini kazını

Dinleyin turnanın tor avazını

Çağrışırlar İmam Hüseyin deyu

 

Katarlanmış birbirini yederler

Çığrışurlar Kerbela’ya giderler

İmam İmam deyu nevha ederler

Ağlaşırlar İmam Hüseyin deyu

 

İmamlar da Kerbela’da yatarlar

İmam Ali Şah Abbas’a yeterler

Kerbela çölünde samah tutarlar

Çığrışurlar İmam Hüseyin deyu

 

İmamların yası biz de çekelim

Gözümüzden kanlı yaşlar dökelim

İmamlar yoluna serden geçelim

Ağlaşalım İmam Hüseyin deyu

 

Fakir Edna’m ağlamışım gülemem

Sel sel oldu çeşmim yaşım silemem

Üstadım Hatayi kimse bilemem

Ağlaşalım İmam Hüseyin deyu

 

 

Çok sayıda nefesleri olan Sefil Edna, aynı zamanda oğlu Ali Rıza Doğanay’ın da musahip kardeşi olan Zile’nin tanınmış ozanlarından Aşık Remzani’ye(1937-1979) ve Sadık Doğanay’a ustalık yapmıştır.

 

              Ustadım Sefil Edna Kemteri oğlu

              Bu aşkın elinden sinemiz dağlı

              Remzani başımız ol Şaha bağlı

              Görürsün halimiz muhanet dost

 

               *******

 

              Ustadımdır Sefil Edna pazar eyledim

              Aşkına düştüm gönül eğledim

              Remzani hanemde mehman eyledim

              Sakla cevherini kapan olmasın

 

Radyo ve televizyonlarda mahalli sanatçı olarak tanınan, doğuştan iki gözü görmeyen Aşık Sadık Doğanay da (1933-1979) Kemteri`nin diğer oğlundan torunudur.

 

               İsmim Aşık Sadık dedem Kemteri

               Er olanlar sever böyle erleri

               Bulamadım sizin gibi bir sadık yari

               Merhaba sevdiğim safa geldiniz

 

                *******

 

               Dünya alemine dahil etmeden

               Bu aşıklık bana bir pirden geldi

               Daha yaşım kemaline ermeden

               Bu aşkın badesi Kemter’den geldi

 

 

 

                                                          - Makaleler -