Âşık Remzâni

 

 

 

ÂŞIK REMZÂNİ

 

(İnceleme-Derleme)

(Geliştirilmiş ve tekrar Gözden Geçirilmiş)

 

Hazırlayan

Namık Kemal DOĞANAY

Ali KIZAN  

 

 

GiRiŞ

 

Remzâni`nin  şiirlerinin anlaşılması ve edebi yönünün daha nesnel incelenmesi için; Tasavvuf Edebiyatı, bu edebiyat içinde Alevi-Bektaşi Halk Şiiri Geleneği ve bu gelenek içinde Remzâni`nin yeri üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır.

 

A)  Türk Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı

 

Türk Edebiyatı`nın İslamiyet sonrasında gelişen üç ana kolundan biri, Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı olarak adlandırılır. “Türklerin İslamiyeti kabulünden bu yana Sofiyan mesleğine mensup veya taraftarlarının oluşturduğu edebiyat” olarak tanımlanan Tekke ve Tasavvuf  Edebiyatı, temel fikir kaynağı ve ideoloji bakımından İslam dini ve tasavvufa bağlıdır, ama, biçim bakımından milli benlikten uzaklaşmamıştır. Kadrosunda Divan Edebiyatı ve Aşık Edebiyatı şairleri de bulunan bu edebiyat, adeta bu iki edebiyat arasında bir köprü görevini üstlenmiştir.

 

Tarikat mensuplarının ayin icra etmelerine, barınmalarına mahsus yere verilen ad olan “tekkelerde” doğduğu ve İslam tasavvufu ile geliştiği için bu adı almıştır. Tasavvufun temel amacı, bu edebiyatın da amacıdır : Allah korkusu yerine Allah sevgisini anlatmak, Cehennem korkusu yerine aşk yoluyla Allah’ a yaklaşmak.

 

Halkın bilinçlenmesinde, nefis ve karakter eğitiminde bu edebiyatın büyük etkisi olmuştur.

 

B)  Alevilik – Bektaşilik ve Bunlara Dayalı Halk Şiiri Geleneği, Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı İçindeki Yeri.

 

Alevilik,  İmam Ali`nin  Muhammed`den sonra halife olması gerektiğini savunan Şiilik mezhebinin özel bir şeklidir. Anadolu`da Bektaşilik biçimini almıştır. Şeyhlik değil de “dedelik” vardır. Bu dedelerin  Muhammed soyundan (EHL-İ BEYT) geldiğine inanılır. “Soy gütme” vardır; dedelik babadan oğula geçer. Eski Türk geleneklerinden izler taşır.

 

Bektaşilik, hem halka, hem de Hakk`a dönük bir inanış, bir tarikattır. Bektaşiliğe göre Allah, Muhammed ve Ali tek bir nurdur. Dış ve iç alemler birbirinden ayrıdır ve iç alem çok önemlidir. Tam anlamıyla olmasa da Bektaşilik Caferi mezhebine bağlıdır. İbn-i Arab`ın vahdet-i vücut felsefesini kabul etmektedir. Varlık ve yokluk inancı, iffet ve fazilet, dört kutsal kitabı okumak temel taşlarındandır. Bektaşiliğin Hurufilikle yakından ilgisi vardır.  Ali`ye, Oniki İmam`a, Hacı Bektaş Veli`ye, Üçler-Yediler-Kırklar`a tam bir bağlılık vardır ve bu sık sık “ayin-i cem” adı verilen törenlerle ortaya çıkarılır. İnsanı karanlıktan kurtaran ve gideceği yolu gösteren nur olarak kabul edilen “çerağ” da Bektaşilik için önemlidir. İyi ve kötü olarak iki büyük güç vardır. Kötülük, iyiliği ezmektedir. Bunun için insan ruhu terbiye edilmelidir. Bunu en iyi ustaz-ı kamil sağlayacaktır. Kalbini her türlü heves ve arzulardan sıyırıp insanı ve ilahi aşk ve muhabbetle doldurmuş ve varlığının amacı olarak insanlara iyilik yapmayı seçmiş insan gerçek insandır. Zaten yaratılış amacı da budur.

 

Eski Mısır, Eski Yunan ve Hristiyanlıkta da görülen bir Allah inancı vardır. Allah, Muhammed ve Ali`den oluşur. Evren de üç türlü alemden oluşmuştur:

 

1.    Doğal alem,

2.    Kutsal alem,

3.    İnsanlık alemi.

 

 

İnsan da üç temel ögeden oluşur:

 

1.    Beden,

2.    Hayvansal ruh,

3.    Kutsal ruh.

 

Alevilikle Bektaşilik arasında ortak noktalar çoktur:  Ali`nin tarifsiz şekilde yüceltilmesi, inançlarda kökleri çok eski devirlere çıkan din ve geleneklere yer vermek, kadınların da katıldığı muhabbet meclisleri kurmak, aynı töreni uygulamak, aynı duaları okumak, Oniki İmam`ları tanımak vb.

 

Bu inançlar çerçevesinde gelişen Alevi-Bektaşi Halk Şiiri Geleneği, bu ilkelerin dışına çıkmamış, Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı`nın çok önemli bir kolu olarak etkinliğini sürdürmüştür. Bu geleneğin kaynağı, İslamiyet Sonrası Halk Edebiyatı`nın da kaynağı olan Yunus Emre`dir.

 

C)   Bu Gelenek İçinde Remzâni`nin Yeri.

 

Remzâni, Alevi-Bektaşi inancına bağlı bir halk ozanıdır. Alevi ve Bektaşi töresini, geleneklerini, inancını içten duyarak bütünüyle benimsemiş, eserlerini bu inanç doğrultusunda oluşturmuştur. Yüzyılımızda bu inancın en duyarlı, en ateşli, en inançlı savunucularından ve bu inanca dayalı şiir geleneğinin sayıları artık iyice azalan temsilcilerinden biri olmuştur.

 

YAŞAMI

            

Asıl ismi Hacı Sadık OYTUN olan Remzâni, 1937`de Tokat`ın Zile ilçesinde doğmuştur. Babasının ismi Sadık`tır. Altı kardeşin dördüncüsüdür.

 

Remzâni ilkokula gidememiştir. Kendi çabasıyla eski yazıyı ve Türkçe okuma-yazmayı öğrenmiştir. Demircilikle uğraşan babasının yanında, çok küçük yaştan itibaren çalışmaya başlamıştır. Remzâni, oniki-onüç yaşlarında iken -söylentiye göre- dükkanlarına ak sakallı yaşlı bir insan gelmiş. Remzâni`ye dolu bir bade vermiş. Remzâni bunu içtikten sonra kısa bir süre baygınlık geçirmiş. Kendine geldikten bir kaç gün sonra kendiliğinden şiirler okumaya başlamış. Remzâni bu olaydan sonra muhabbet meclislerinde aranan birisi olmuş, sürekli şiir okumaya teşvik edilmiştir.

 

Remzâni tapşırmasını (mahlas) ise, Zile`nin ünlü halk ozanlarından olan Kemteri`nin oğlu Sefil Edna (Abuzer Doğanay, 1900-1966) vermiştir. Remzâni mahlasının anlamı ise:

 

Remiz        :     İşaret, başla selam verme; gözle işaret verme; simge                                                                   

-ân             :     Arapça çokluk eki

i                 :     Arapça aitlik eki

               

Remzâni    :     Simgelerle ilgili, işaretlerle ilgili       

      

Daha sonra babası Remzâni`yi Zile`nin Güblüce Köyü`ndeki Nasıf Hoca`nın yanına göndermiştir. Remzâni Nasıf Hoca`nın yanında kaldığı süre içinde saz çalmayı ve saz yapımını öğrenmiştir. Nasıf Hoca`nın yanından ayrıldıktan sonra Remzâni, tekrar Sefil Edna`nın yanına dönmüştür. Sefil Edna`yı ustaz kabul ederek ona çıraklık yapmıştır.

 

Ustadımdır Sefil Edna pazar eyledim

Aşkına düştüm gönül eyledim

Remzâni hanemde mehman eyledim

Sakla cevherini kapan olmasın

--------

Ustadım Sefil Edna Kemter`in oğlu

Bu aşkın elinden sinamız dağlı

Remzâni der başımız ol Şah`a bağlı

Görürsün halimiz muhanet dost dost

 

Remzâni, Sefil Edna`dan büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu etkilenme onu, Sefil Edna`ya sıkı sıkıya bağlamıştır. Daha sonra bu bağlılığı devam ettirmek ve güçlendirmek için Sefil Edna`nın oğlu Ali Rıza Doğanay`la müsahib kardeş (yol kardeşi) olmuşlardır.

 

Remzâni askerlikten döndükten sonra eşi Zöhre ile evlenmiştir. Bu evlilikten Gülüzar, Hüseyin ve Hasan (Nurettin) isimli üç çocukları olmuştur.

 

Remzâni bir süre oto tamirciliği, elektrik-su tesisatçılığı yaptıktan sonra Devlet Demiryolları‘nda usta olarak çalışmaya başlamıştır. Remzâni bu işte boş durmamış, sürekli yeni birşeyler öğrenmeye çalışmıştır. Günlüğünü tuttuğu defterinde bilim ve tıpla ilgili birçok konuların bulunması, onun çok yönlü bir kişi olduğunu gösterir.

 

Remzâni sürekli yeni şeyler öğrenmek ve yeni yerler görmek isteği ile dolu bir insandır. Bu özelliği 1973`de ağır basmış ve Remzâni Almanya`ya gitmiştir. Daha sonra ise eşini ve çocuklarını Almanya`ya götürmüştür. Remzâni, Almanya`da  kaldığı süre içinde şiir çalışmalarını aksatmamıştır. Almanya`da çoğunlukla ayrılık, özlem, keder, sevgiliye (Allah, Alevi-Bektaşi büyükleri) sesleniş şiirleri yazmıştır.

 

Şu fani dünyada ben de gülmedim

Canda cenanımdan ayrı kalınca

Ağlar iken  gözyaşımı silmedim

Gönül mehmanından ayrı kalınca  

---------   

Yarim senden ayrılalı

Garip gönlüm hiç gülmedi

Hasretinle damla damla

Gözüm yaşı hiç durmadı

---------

Gönül hasretini görmek istiyor

Ne olur Hünkar`ım kavuştur bizi

Arzumanım kaldı nur cemalinde

Ne olur Hünkar`ım kavuştur bizi

---------

Şu gamlı gönlümün baharı geldi

Açıldı çiçekler kokuyor gel gel

Garip bülbül goncaların dalında

Süzülüp gözyaşı akıyor gel gel

 

Remzâni, özlem, ayrılık ve keder duygularıyla iç içe olmak üzere Almanya`da altı yıl yaşamıştır. Tanrı`yla birlikte olma (bekabillah) isteği 22 Haziran 1979`da gerçekleşmiştir. Almanya’da geçirdiği trafik kazası sonucu Hakk’a yürümüş  ve Zile Asri Mezarlığına sırlanmıştır. Eşi ve çocukları yaşamlarını halen Almanya`da sürdürmektedirler.

 

SANATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ

 

İÇERİK

 

Eserlerinin temelinde  "inanç"  ve ``Bektaşilik`` düşüncesi yatar. Dini bilmeyenlere, Bektaşi olup da gereklerini yerine getirmeyenlere karşı bir soğukluk vardır. Tasavvufi şiirlerinde ısrarla bir ustaza, bir mürşide bağlanılmasını istemektedir. Bu tür şiirlerinde ``şeriat, tarikat, marifet ve hakikat`` gibi dört ana konuyu işlemektedir. Remzâni`nin şiir anlayışı bu dört konuyla sıkı sıkıya bağlıdır.

 

Şeriat abdesti farz oldu bize

Tarikat evine girmek görünür

Marifet postuna çöktüm oturdum  

Hakikat namazın kılmak görünür

   

Geniş diyebileceğimiz bir imajlar hazinesi vardır. Şiirlerinde sevgi (özellikle insan ve Tanrı sevgisi) ağır basar. Sürekli sevgiliye ulaşma özlemi içindedir. Fakat bu sevgili, Tanrı`dır,  Muhammed`dir, İmam Ali`dir. Bu kümeye giren şiirler “güzelleme”leri andırmaktadır. Özünü Hakk`a bağlamıştır, varlığını O`na adamak ister.

 

Mutasavvıflar gibi, Remzâni de insanın Tanrı`dan geldiğine, O`nun bir tecellisi olduğuna ve tekrar O`na döneceğine inanır. Varlık tektir ve tek varlık Allah`tır. Diğer bütün yaratılmışlar O`nun bilinmesi içindir. O`nun “adem” denilen yokluk alemine yaratıcı nuru ile bakmasıyla bütün yaratılmışlar var olmuştur. İniş kavsi (kavs-i nüzul) denilen bu süreçte en ayrıcalıklı olan insandır ve üstün yaratık olarak onurlandırılmıştır. Fakat, insan ne olduğunu bilmeli, benliğini yok etmeli, O`na dönmeye çalışmalıdır. Bu, çıkış kavsinin (kavs-i huruc) başlangıcıdır. İlk aşama ise insan-ı kamil (olgun insan) olmaktır. Bunun için “nefs” denilen engeli aşmak gerekir. Sonraları fenafillah (Allah`ta yok olma) ve bekabillah (Allah`la ebedi olma) gelecektir.

 

İslam tasavvufunun çok genel biçimde özetlenen bu “vahdet-i vücud (varlığın birliği)” inancı Remzâni`nin edebi kişiliğinde etkin olmuştur. Bu yüzden Hakk`a ve insana büyük önem verir. Dış dünya katıdır. İç`e dönülmeli, sınırlıdan sınırsız olana (sevgiliye, Tanrı`ya) ulaşmaya çalışılmalıdır.

 

Ararsan gerçeği sana çok yakın

Elinden, dilinden, belinden sakın

Ademden gel Hakk`ın sıfatın takın

Gerçek ara gerçeği bul gerçek ol

 

Hz. Muhammed`i bir bakıma “mürşid” olarak kabul eder, şiirlerinin övgüsünde O`na önemli bir yer ayırır. Ama, sadece Muhammed`i konu olan şiirleri yoktur.

 

İmamAli, dini-tasavvufi şiirlerinin hemen hepsinde ya doğrudan doğruya, ya da dolaylı olarak görülür. Sadece  Ali`yi konu alan şiirleri çoktur. Bu da Aleviliğin Ali`ye verdiği önemle yorumlanabilir. O, Ehl-i Beyt`tendir, Muhammed`in ailesindendir. Hem  O`nun yeğeni, hem damadı, hem de müsahib kardeşidir. İslamiyetin yayılmasında büyük yardımı olmuştur. Aleviliğin piridir, birinci imamdır. Alevi-Bektaşi inancında olduğu gibi, Remzâni`ye göre de Ali`ye haksızlık edilmiş, halifelik başkalarının olmuştur.  Ali`ye duyduğu sevgi aşk derecesini bulmaktadır:

 

Ali`dir hem dinimde imanım

Ali`dir damarda çağlayan kanım

Ali`dir ruhumda mehmanım

Her zaman yanımda Ali`dir Ali

 

Ali rehberimdir Ali yolum

Ali sağımdır Ali solum

Ali aşkına Ali’ye kulum

Her zaman mende Ali`dir Ali

 

Ali kadar Hasan ile Hüseyin`e de yürekten bağlıdır.  İkinci  İmam Hasan ve Üçüncü İmam Hüseyin,  Ali`nin oğullarıdır. Remzâni için hem gurur ve umut, hem de ağıt vesilesidir. Hasan`ın zehirlenmesi Hüseyin`in Kerbela`da şehit edilmesi sürekli acı vermektedir Remzâni`ye.

 

Süregeldim yollarına yüzümü

Ver muradımız İmam Hüseyin

Bu idi maksudum didara ermek

Ver muradımız İmam Hüseyin

------------

Gece gündüz hayalim zikrim

Kerbela Şahısın İmam Hüseyin

Sensin yine derdim dermanı

Şehitler gulamı İmam Hüseyin

-------------

Açıldı gönüller pası

Tutalım Hüseyin yası

Verdiler badeyle tası

Nuş etmeye dolumuz var

-------------    

İmam Hasan yardım eyle sen bize

Şah Hüseyin derman ol derdimize

Ümidimiz sizdedir kalman noksanımıza

Günahkarım günahımız bağışla

 

Yine aynı şekilde Ehl-i Beyt`e;

 

Remzâni bunlar gerçektir ey can

Ali`yi de şehit eyledi Milcan

Hüseyn`e kast eyledi zalim Zülcavşen

Hak Ehl-i Beyt`ini zay etmedi mi

    

Oniki İmam`a;

 

Ta ezelden ikrarımız

Şah-ı merdan Ali`dedir

Oniki İmam bu darımız

O da gerçek velidedir

 

Üçler – Yediler ve Kırklar`a;

 

Zaman geldi bu aleme derildik

Aşık olduk şu cihanda göründük

Remzâni`yim Hak  libası büründük

Erişip Kırklar`da dar çektik biz

 

Hacı Bektaş Veli`ye;

 

Horasan erleri gerçekler piri

Hünkar Hacı Bektaş Veli`m gel yetiş

Cümle evliyalar bir deste gülü

Hünkar Hacı Bektaş Veli`m gel yetiş

 

yürekten bağlıdır. Onların düşüncesiyle coşar, onlarla düşünür, duyar kendisini geliştirir. Bu arada tasavvuf denince hemen akla gelen ve ``Ene`l-Hak (Ben Tanrı`yım)`` diyerek tasavvufu bu iki sözcükle anlatmayı başaran, ne yazık ki dara çekilen (asılan) Hallac-ı Mansur`u unutmamak gerekir:

            

Hüseyn`nin derdini kabul eyledik

Arı gibi bir kovanda inledik

Remzâni dünyada asla gülmedik

Enel-Hak diye Mansur`u daraladık biz

         

Ayrıca Hacı Bektaş Veli soyundan gelen Kuzu Baba`nın oğlu Sefa`ya (Sefa Ulusoy, 1936...) duyduğu sevgi ve saygı da şiirlerinde her fırsatta ortaya çıkar;

 

Kapında miskindir Remzâni kulun

Haktır biat ettim hem doğru yolun

Muharrem Sefa`dır o gizli sırrım

Verdin muradımız elhamdülillah

 

Satirik (yergi, başlama ile ilgili) şiirlerinde "Hakk`tan hakikatten haber almayanlara, Hakk’ın kelamına kulak vermeyenlere“  gereken karşılığı verdiği gözlenmektedir.  Muhammed,  Ali ve  O`nun çocukları ve takipçilerine kötülük edenlere karşı nefret ve uzaklaşma hemen kendisini gösterir.

 

Lirik şiirlerinde genel beşeri ögeleri görmek mümkündür:  Özlem, ayrılık, keder, sitem, kavuşma vb. Bu tür şiirlerinin önemli bir kısmı “insan” ve "aşk`la“ ilgilidir. “İnsan” güçlüdür, yücedir. Ama kibirlenmesi, bencilleşmesi, gafil davranması doğru değildir.

 

Gafil gezme bu cihanda kör gibi

Gerçek ara gerçeği bul gerçek ol

Zahirinde görünürsün var gibi

Gerçek ara gerçeği bul gerçek ol

 

Gurur, kin ve kötülük yerine dostluk, kardeşlik egemen olmalıdır:

 

Gelin dostlar bir olalım

Birlik makamı kuralım

Kadim ikrarda duralım

Gelin dostlar bir olalım

 

Aşk, Remzâni‘de beşeri aşk yanında Tanrı, Ehl-i Beyt ve diğer din, Alevi-Bektaşi inancı büyüklerine karşı duyulan aşk olarak iki ana çerçevede karşımıza çıkar; ama, her ikisi de sık sık birbiri içine girer:

 

Seyran-ı alemde bir güzel gördüm

Açmış goncaları gülleri güzel

Mah yüzünde çifte benler düzülmüş

Siyahtır zülfünün telleri güzel

-----------

Bir güzelin aşıkıyım ey canlar

Şu garip halimi sormaz insafsız

Gece gündüz zari zari inlerken

Şu kanlı yaşımı silmez insafsız

------------

Eğer Hakka aşık olayım dersen

Sırrı sır eyle sırlan ey kardeş

Ali`nin sırrına ereyim dersen

Sırrı sır eyle sırlan ey kardeş

 

Doğa, Remzâni`nin şiirlerinde birinci plana hiç çıkmamıştır. İnancıyla karışık olarak şiirlerini süsler sadece. Şiirlerinde en az doğa konusunu işlemiştir:

 

İkrar yaylasında koyun güderdim

Boludu kaymağı sütü yaylanın

Şifalı suyu tatlı ekmeği

Şan verir dillere adı yaylanın

 

Lale sümbül çiçekler açılır

Kokuları her tarafa saçılır

Zemzem gibi soğuk suyu içilir

Yaşar havası tadı yaylanın

 

Ayrılık ve bunun sonucu oluşan “özlem”, için için her şiirinde duyurur kendini. Sevgiliye (Allah`a, din ve Alevi-Bektaşi geleneği büyüklerine) kavuşma isteği/inancı doğrultusunda sürekli artar ve şiirlerinin bir kısmının ana temasını oluşturur:

 

Hakka giden hacılardan

Tad alır acılardan

Yol süren yolculardan

Sorarım yarim seni

 

Sinam yare açan gülden

Dertli dertli öten dilden

Gece gündüz esen yelden

Sorarım yarim seni

--------------

Diyarı gurbette gam çekme sazım

Badişah`ı özleyen diller ağlasın

Dertli sinam efkarlanıp coşunca

Aşkınla çırpınan teller ağlasın

 

Gamlı perdelerin perişan oldu

Hasretini çeken dostlar ne oldu

Remzâni aşkıyla bak neler oldu

Arısız kovanda ballar ağlasın

 

Toplum, yaşam ve ölüm onun kavgasının uzak yansımalarıdır. Toplum konusundaki idealistliği birdenbire gerçeğin katılığına karışıvermektedir bazen. Ölüm kaçınılmaz bir sondur, daha doğrusu başlangıçtır. Çünkü hakk ehli insanın Tanrıda yok olma ve ebedi olması muştulanmıştır.

 

Temelde coşkun bir sevgi ve gerçek şairlere özgü duygu zenginliği, imaj ve derinliği vardır. Son derece basit görünen sözcükler onun mısralarında yepyeni boyutlara ulaşmaktadır sık sık. Gerek dini-tasavvufi, gerek lirik, gerekse didaktik ve satirik tüm şiirlerine  tasavvuf, Tanrı ve insan sevgisi, Alevi-Bektaşi halk şiirine ve töresine uygun motifler ve ögeler sinmiştir. İkinci plandaki motif, konu ve geleneksel unsurlar bu temel üzerindedir. Bu bakımdan bütün şiirleri birbiriyle bağıntılıdır.

 

BİÇİM

 

A)  ÜSLUP

 

Remzâni, bir sözcüğün üç değişik boyutunu (anlam, imaj ve müzikalite) bir arada kullanmıştır. Herhangi bir sözcüğü hem yalın anlamıyla, hem de değişik anlamlarıyla uygun bir biçimde bütünleştirip bir şiir için gerekli ritmi tutturabilmiştir. Uygun armoni, imaj ve içerik üçgeni içinde iç ve dış dünya arasındaki tezatları göstererek okuyucunun (veya dinleyicinin) özeleştiri yapmasına izin veren bir akıcılık yaratmıştır. “Hakikat şehri, ustaz pazarı, pazar eylemek, aşk pazarı, ikrar yaylası, kırk şehir vb.” gibi mecazları uygun yerlerde sık sık kullanması da onun üslubundaki başarının bir göstergesi sayılabilir.

 

Üslubu içtendir, duyarlı ve akıcıdır. Yapmacıklığa, süse kaçmaz. Hele karışık hiç değildir. “Somut” ve “tutarlılık”, “coşku” ve “inanç” ile karışarak Remzani`yi oluşturur. Kuruluğa düşmediği gibi söz sanatlarına da kapılmamıştır.

 

Bazı şiirlerinin her mısrasına sevdiği kişilerin adlarının baş harfiyle başlamıştır. Bir şiirinde de eski alfabemizin harfleri ile başlayan mısralar kurarak şiirlerine orijinalite katmıştır.

 

Sıfattan çok fiil kullandığı göze çarpar ki bu da Remzâni`nin dinamizme verdiği önemi gösterir.

 

B)   DİL

 

Yöresel ağız özelliklerini çok kullanmıştır. Melhem (merhem), uzaltıp (uzatıp), noksana kalmak (kusura bakmak), misgin (miskin), mehman (mihman, konuk), Ezrail (Azrail), hayal mayal (hayel meyal), gütret (kudret), duzak (tuzak), helbet (elbet), gine (gene,yine), bulaman (bulamazsın), eyi (iyi), kahir (kahr, kahır), meleyke (melaike), değilem (değilim), men (ben), domurcak (tomurcuk), arayın (arasını), mehtac (muhtaç), boludu (bol idi), sokah (sokak), verirem (veririm, veriyorum), zahmeri (zemheri), kitli (kilitli), evrah (ervah, ruhlar), sina (sine) vb..

 

Alevi-Bektaşi geleneğine ait sözcük ve deyimleri sık sık bunlarla ilgili mecazlarla yoğurarak bize sunmuştur. Dili sade, söz dizimi akıcıdır. Seçtiği sözcüklerin kullanımında halk dilinin çıplaklığı, sıcaklığı, akıcılığı gözlemlenmektedir. En çok Alevi inancı, töresi ve büyükleriyle ilgili sözcükleri kullanmıştır. Karışık, örtülü, uzun cümleler kurmaz:

 

Aşk bağının gülün deren

Dostlar merhaba merhaba

Hak yoluna canlar veren

Dostlar merhaba merhaba

------------

Gece gündüz sohbetiniz

Canım dillerde dillerde

Tatlı gönül tatlı bade

Gördüm yıllarda yıllarda

 

Doyulmuyor dilinizden

Bir gül aldım bağınızdan

Bir katrecik dolunuzdan

İçtim ellerde ellerde

--------------

Bu aşk bizde kadim sönmez

Ser verenler asla dönmez

Her arının balı yenmez

Bizim başka balımız var

 

Açıklanmasının yerinde olduğunu düşündüğümüz sözcük, tamlama, deyim ve özel adları kitabın sonundaki sözlük kısmına aldık. Arapca-Farsça ve sıfat tamlamaları özellikle dini tasavvuf şiirlerinde baskındır. Bu özelliği ile bir bakıma Tekke Edebiyatı şairlerinin medrese çerçevesinde yetişenlerinin etkisinde gibidir. Ama bu bir bakıma kaçınılmazdır. Çünkü, İslam kültürünün, tasavvufun, din, mezhep ve tarikatın etkisi dilimizi çok değiştirmiştir. Herşeye rağmen, kullandığı yabancı sözcüklerin çoğu halkça bilinmektedir.

 

VEZİN

 

Halk şiirinin klasik vezni olan hece veznini kullanmıştır. Şiirlerinin tümü dörtlükler halinde 4 + 4 = 8, 4 + 4 + 3 = 11, 6 +5 = 11`lik heceleri kullanmıştır. Ama, ne yazık ki sözlü ve sazlı icra sırasında vezne gösterdiği özeni şiirleri yazıya geçirirken göstermemiş, halk şiirindeki bu klasik ölçüye karşı tutucu davranmamıştır.

 

Biz bu çalışmamızda, yazılı metindeki orijinal vezne el atmayı düşünmedik, ağız özelliğini bozmak istemediğimiz gibi sözlü kaynaklardaki araştırmamızın verilerine göre bazı düzeltmeler yapmakla yetindik.

 

KAFİYE DÜZENİ

 

Bazı şiirleri “nefes” özelliği göstermekle birlikte kafiye düzeni bakımından “koşma”`ya benzer. Çoğunlukla “abab-cccb-dddb...” ve “aaab-cccb-dddb...” düzenini uygulamıştır. Tam ve yarım kafiyeler kullanmıştır. Kafiye bulmakla hiç zorlanmamış olduğu şiirlerindeki akıcılıktan anlaşılmaktadır.

 

Kaynakça :

 

1. Bezirci Asım : Pir Sultan , İstanbul – 1986, Say Yayınları

2. Hacettepe Üni. Türk Dili ve Edb. Böl. Türk Halk Edebiyatı Notları

3. Meydan Larouser Ansiklopedisi, ilgili maddeler

4. OYTAM, M. Tevfik ``Bektaşiliğin İç Yüzü`` İstanbul – 1962

5. ÖZÖN, M. Nihat : ``Osmanlıca Türkçe Sözlük`` İstanbul – 1979

6. ULUSOY, A. Celalettin : ``H. Hacı Bektaş Veli ve Alevi-Bektaşi Yolu`` Hacıbektaş 1980

7. YARDIMCI, Mehmet : Yüzyıllar Boyu Zile`li Halk Ozanları Ankara – 1983 Ayyıldız matbaası

 

 

 

 

                   
 
 
 
ÂŞIK REMZÂNİ
 
Hazırlayan
Cevahir KARACA
 
Haliç Üniversitesi -
Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Musikisi
Yüksek Lisans Tezi - 2012

 

Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan âşıklık geleneği ve bu geleneğin oluşmasını sağlayan, geleneğin taşıyıcıları olan âşıkların da bu kültürde çok önemli bir geçmişe sahip oldukları bellidir.

 

Âşık Remzâni 1937-1979 yılları arasında usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmiş, âşıklık geleneğindeki rüya sonrası âşık olma (bade içmek) özelliğine sahiptir. Remzâni mahlasını aynı zamanda ustası da olan Sefil Edna (Abuzer Doğanay) vermiştir. Âşık ve sanatçılar çıraklık, ustalık gibi süreçlerden geçerek, kendilerine ait olan üslup, tavır ve tarzlarını yaratır ve bulurlar. Bu süreç de âşığın veya sanatçının otuzlu yaşlarının son dönemlerine denk gelir. Bu dönemden sonra üretkenlik çağı içerisinde, kendilerine ait olan eserleri üretmeye başlamış olurlar.

 

Bu süreci göz önünde bulundurmuş olursak, âşığın kırkiki yıllık yaşamına önemli olan çok değerli şeyleri sığdırması, âşığın ne kadar becerikli, bilgili ve bir o kadar da, tecrübeli olduğunun adeta bir kanıtıdır. Yaşadığı yıllardaki olanakları değerlendirdiğimizde, Remzâni’nin bize bıraktıklarının önemini ve değerini anlamamızı sağlar. Remzâni’nin genç yaşta gurbete gitmesi ve erken yaştaki vefatı nedeniyle en verimli dönemlerinde gereken ilgiyi ve halk müziğindeki, hak ettiği yeri bulmasına engel olmuştur.

 

ÂŞIKLIK GELENEĞİNDE REMZÂNİ’NİN YERİ VE ÖNEMİ

 

Âşık Remzâni usta çırak ilişkisi ile yetişmiş, ustasına ve geleneğe bağlı, yazdığı şiirlerinde ve çalıp söylediği türkülerinde kendine ait üslubu olan ve yaşadığı yörenin özelliklerini taşıyan, anlatan bir halk ve Hak âşığıdır.

 

Remzâni’yi diğer âşıklardan ayıran özellikleri, kendisine ait olan şiirlerini çalıp söylemesinin yanı sıra, aynı zamanda da kendisine ait özdeyişlerinin de olmasıdır.

 

Eski çağlardan beri günümüze gelen sözlü anlatım âşıklık geleneğinin de en önemli unsurlarındandır. Söz sanatı daima müzikten önce gelir. Âşıkların bilgileri, birikimleri, kelime hazineleri, ifade şekilleri onların ustalıklarının bir kanıtıdır.

 

Bu anlamda Âşık Remzâni’nin sözlerindeki ustalığı tartışılmayacak derecede yüksektir. Bunun yanı sıra birçok âşığın sazındaki ustalığı kendi yeteneğine bağlı olarak gelişmektedir.

 

Âşık Remzâni’yi döneminin âşıklarından ayıran en büyük özelliklerinden bir tanesi de sazında ki ustalığıdır. Birçok âşık söz aralarında dem tutup veya geleneksel motif olan (fa, sol, la) kalıbını kullanırken Remzâni sazındaki ustalığını konuşturarak müzikal becerisini ortaya koymaktadır. Müzikal bilgisinin geniş olduğunu da günümüzde ( transpoze ) dediğimiz (ton değiştirme) veya (karar değiştirme), özelliğine sahip olduğunu incelediğimiz eserlerinde görmekteyiz. Bu anlamda Âşık Remzâni nadir görülen âşıklardan birisidir.

 

Âşık Remzani’de bulunan bu özellikler kendisinden sonra gelecek kuşaklara, âşıklık geleneğinin devamı için önemli bir kaynak teşkil etmektedir.

 

Âşık Remzâni’nin Ustası Sefil Edna (Abuzer Doğanay)

 

Asıl adı Abuzer Doğanay olan Sefil Edna, Âşık Kemteri’nin oğludur. Zile’nin Yücepınar köyünde 1900 yılında doğmuştur. Bağlamanın yanı sıra keman da çalabilen bir âşıktır. Ustaları başta babası Kemteri ve Toramanlı Can Hatayî Baba’dır. Sefil Edna’nın şiirlerinin bazıları sözlü olarak dilden dile aktarıldığı için günümüze kadar gelmiştir. Ancak; yazıya aktarılmadığından dolayı, büyük bir kısmı ölümüyle beraber yok olmuştur.

            

Sefil Edna sadece Âşık Remzani’ye ustalık etmemiştir; Günümüzde de çok bilinen ve kabul gören bir âşığımız olan, aynı zamanda yeğeni ve damadı olan Âşık Sadık Doğanay’a da ustalık etmiştir. Sefil Edna çiftçilik ve cem ibadetlerinde zakirlik yaparak geçimini sağlamştır. 1965 yılında kendi köyü olan Yücepınar’da vefat etmiştir.

 

 

                                                             -  Ana Sayfa  -