Âşık Remzâni

 

 

 

PEKİ ALEVİ NASIL OLUNUR?

 

Murtaza DEMİR

 

21 Kasım günlü yazımda, “IŞİD zihniyetinden korunmanın bir yolu da Alevi olmak...” başlıklı yazımı; “bir sonraki yazımda ‘nasıl Alevi olunur’ konusunu işleyeceğimi” ifade ederek bitirmiştim. Söz verdiğim üzere bu yazı dâhilinde konuyu özetlemeye gayret edeceğim.

 

***

 

İlk aşama; önce Alevi olmaya, arkasından da Alevi Yoluna ikrara karar vereceksiniz. Yol’un, Hak, Muhammed, Ali Yol’u olduğunu kabul edip, “eyvallah” diyeceksiniz. Çevrenizden huyu huyunuza, yaşı yaşınıza benzeyen evli ve yine hal ehli bir Yol Kardeşi (musahip) bulacaksınız. Siz ve eşiniz, musahibiniz ve eşiyle dünya-ahret bacı kardeş olacaksınız. İyi günde kötü günde yan yana durmayı bileceksiniz. Yol kardeşliğinin diğer inceliklerini ve koşullarını öğrenip, kabul edeceksiniz. Sonra musahibiniz ve eşiyle birlikte pirin (dedenin) huzuruna-Hüseyin darına duracaksınız…

 

Musahiplik erkânından sonra Dar’a duracak, sorgudan-görgüden geçeceksiniz. Döktüğünüz varsa dolduracak, ağlattığınız varsa güldüreceksiniz. Yani hakkını yediğiniz, kötülük ettiğiniz biri(leri) varsa o hakkı iade edecek, kötülük ettiğiniz veya üzdüğünüz insanlara; “Alevi olmak üzere görgüden geçeceğinizi” ifade ederek o kişilerin rızalarını alacaksınız. 72 millete aynı nazarla bakacak; din dil ırk renk farkı gözetmeyeceksiniz…

 

Yol’un kural koyucusu erenler bu bölümü şöyle vazediyorlar; “nefsine ağır geleni başkasına yapma!” Hacı Bektaş Veli. “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.” Yunus.

 

Alevinin Kâbe’si gönlüdür… “Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cüdadır.” Diyen Hünkâr’ın (HBV) nefesinde olduğu gibi gönül kırmayacak, kötülük yapmayacaksınız. Şiddete bulaşmayacak, “bir yöntem olduğu” savını kabul etmeyeceksiniz. Önce dindar değil, önce insan olacaksınız. Hakkı âdemde göreceksiniz. Her yıl görgüye çıkacağınızı bilerek, yaşamın bütün aşamalarında sosyal ilişki içinde olduğunuz insanlardan ve bütün canlılardan rızalık almayı unutmayacaksınız.

 

Pir Sultan Abdal’ın bir nefesi, hayvanlara nasıl davranacağınıza dair çok önemli bir örnektir. Şöyle seslenir öküzüne; “öküzün damını alçacık yapın/ yaş koman altına kuruluk sepin /koşumdan koşuma gözlerin öpün/ irençberler hoşça tutun öküzü…”

 

ALEVİ YOLU DÖRT KAPIDAN OLUŞUR

 

Alevi Ana-babadan doğan kişi Alevi değil, Aleviliğin içine doğan biridir. Alevi ise, Yol’un kurallarını yerine getiren kişidir. Yol’un kurallarını yerine getirmekten kaçınan kişi Alevi değil, "Alevi kökenlidir." Yolu disipline eden Hünkâr Hacı Bektaş Veli, ‘kimler Alevi-Bektaşi olabilir’ sorusunu; ‘benim evladım sulbümden (belimden) gelen değil, yolumdan gidendir’ buyurmuştur. Bu halde dileyen kişi hangi ırk veya kökten olursa olsun, Yol'un kurallarını yerine getirmek kaydıyla Alevi olabilir.

 

Yol’un kapıları; Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat-Sırrı Hakikat’tir…

 

Alevi Yol’una ikrar verip görgüden geçen er kişi (kadın-erkek) ilk makam olan şeriat makamına ulaşmış olur. Bu kapıya gelen kişi Alevi’dir Alevi olmasına ama henüz ilk kapıdadır, hamdır; Yol’un deyimiyle “ham ervahtır…” Daha kat edeceği epeyce yol vardır.

 

ŞERİAT KAPISI

 

Kişi, şeriat kapısına gelmiş ‘Yol’u usulüyle süreceğine dair” ikrar vermiş, akitte bulunmuştur. Ancak kişinin şeriat makamında çakılıp kalması, olgunlaşmaya, pişmeye meyletmemesi, özünü ileri kapılara geçmek üzere hazırlamaması, çaba göstermemesi, Yol içinde kalmayacağı anlamı taşır ve tehlikeli sayılır.

 

Şeriat ehli kişi için, din dil ırk renk mezhep gibi farklılıklar-aidiyetler, para, mülk, makam mevki gibi beşeri edinimler değerli, hatta zaman zaman vazgeçilmezdir. Yukarıda söylendiği üzere bu kapının mensupları ham ve acımasız olabilirler. Dünyevi gereksinimler ve kabulü olan aidiyetleri adına kavga edebilir, insana ve diğer canlılara kıyabilirler. Örneğin ırkçı, dinci veya mezhepçidir. Egemen olandan yanadır, bölgeci veya cinsiyetçidir. Bu nevi kişilerin Aleviliği tartışmalıdır.

 

Bu nedenle Alevi insan için hedef; ilk kapıda çakılıp kalmak değil, diğer kapıları da kat edip olgunlaşmak, bilgiyle donanmak, insanlaşmak, Ehl-i kâmil sıfatı kazanmak ve "sırrı hakikat" kapısına ulaşmaktır.

 

TARİKAT KAPISI

 

Tarikat kapısına ulaşmak, tasavvufa-Bâtıniliğe, bilgiye ve olgunluk okyanusuna adım atmaktır. Bu kapının mensubu, edep - erkânı hatmetmiş cem ehli olmuştur. Dünya ahret kardeşliği (musahibi) vardır. İnancı ve insanlık uğruna yakılan Muhlis Akarsu'nun; "Bir mürşide bağlamazsan özünü/ Hakkın divanında kul olamazsın..." deyişinde ifadesini bulan bir ocağa-pire, mürşide bağlanmış, "gelme gelme dönme dönme" makamını hatmetmiştir, Yol'un talibidir. Aşama kaydetmiş, farkındalık kazanmıştır.

 

Bu bağlamda kişi artık Aleviliğin salt İslam'dan- Ehlibeyt kültünden değil, İslam öncesi inançlardan ve kültür disiplinlerinden de güçlü biçimde beslendiğini fark etmiş, bilginin değerini keşfetmiştir. İtikadının tasavvufa dair boyutunu tamamıyla bulunduğu-yaşadığı ve farklı coğrafyaların antik inançlarından devraldığını, bedeli ne olursa olsun bu insanlık mirası Yol'u sürmek gerektiğini içselleştirmiştir. 

 

Bu bağlamda tarikat kapısında talip olan kişi artık din dil ırk renk, kadın erkek, zengin fakir farkı gözetmeyecek, tek nazarı insan olacaktır. Şiddeti bir yöntem olarak önermeyecek ve insana kıymayacaktır. Kov gıybet yapmayacak, edep erkân içre yaşayacak, yılda bir kez Mansur Darı’na duracak, görümden geçecek, hesap verecek Ehlibeyt’in yasını tutacaktır. 

 

Tarikat ve Yol ehli kişi salt kendinden değil, işinden-aşından, cevreden, ev halkından ve musahibinden de karşılıklı olarak (müteselsilen) sorumludur. Günlük yaşamda gördüğünü örtecek görmediğini söylemeyecektir” ancak görgü erkanında dedenin olan-biteni “özüne havale ettiğinde” gerçeği söylemekle yükümlü olacaktır. Hırsızı, uğursuzu, yalan söyleyeni, sınır bozanı, ırz düşmanını aklamayacak, sessiz kalmayacak istekli olacak, meydanda yargılanmalarını sağlayacaktır.

 

MARİFET KAPISI

 

“İlim, ilim etmektir / ilim kendini bilmektir /sen kendini bilmezsen/ bu nasıl imletmektir” diyor Yunus Koca. Hünkâr ise; “marifet ehlinin ilk makamı edeptir” diyor. Dolaysıyla marifet kapısında yaşam, edep üzeredir. Erkân, edeple yürür. Edep olmaksızın yürütülen erkân beyhudedir. Nasıl oturacağınız, nasıl ve hangi ses tonuyla, ne zaman ve ne kadar süreyle ve neyi konuşacağınızı bilmeniz, Yol içinde alacağınız edep ve adap eğitimiyle mümkün olacaktır.  

 

“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” (HBV) Marifet kapısına gelen kişi ilim sahibidir. Kendini bilir, tanır. Nefsini terbiye etmeyi başarmış, kâmil ve arif insan makamına ermiştir. “Arifler hem arıdır, hem arıtıcı” der Hünkâr. Bu bağlamda marifet kapısına ulaşan er kişi ilim, irfan ve marifet sahibidir.

 

İmam Cafer Buyruğu marifet kapısını şöyle özetler; “Allah’ı tanıyıp tesliyet bulup rızaya kavuşmaktır. Başkasının ayıbını örtmek, gönlünün muradını tanıyıp zahir ve batını kavramış kişileri hoşnut eylemek, Hak Taala’nın nurunu her yerde görmektir. Marifet aklın nuru, canın hayatı, ilmin sureti, tarikatın sikkesi, şeriatın gömleğidir.”

 

HAKİKAT KAPISI

 

Buyruk Hakikat kapısını şöyle özetler; “şeriat, kulluk etmektir. Tarikat, bilmektir. Marifet ermektir. Hakikat, görmektir.”

 

Hakikat kapısına ulaşan erenlerden biri olan Mevlana’nın nefesiyle bitirelim: “hamdım, piştim, yandım...”

 

Yaradan herkese hakikat kapısına ulaşmayı nasip eylesin… IŞİD zihniyetinden, şiddetten, kötülüklerden, yalancının şerrinden ve iftirasından korusun…

 

Allah eyvallah…

 

Murtaza Demir

 

                                                          -  Makaleler  -