Âşık Remzâni

 

 

 

Mezhepçilik kanlı bir virüstür!

 

“Mezhep virüsü” İslam ülkelerini sefil ve sömürge haline getirdikten sonra Türkiye’ye de bulaştı(rıldı) ve tepeden tırnağa tüm bünyemizi sardı. “İflah olur muyuz” derseniz, “çok zor” derim. Çünkü din tüccarlığının panzehiri olan medeniyet ve laiklik Türkiye’den kovuldu… Batı medeniyeti, hırsızı-üçkâğıtçıyı aklayan, bok yedireni, sidik içireni seven, baş tacı eden toplumdan bir halt olmayacağını, değişim istemediğini anladı, umudu kesti ve “ne haliniz varsa görün” diyerek bizi terk etti.

 

Gelinen sonuç, Batı medeniyetinden de, AB’den de, bilimden de koptuğumuzun resmidir. Sahtekârlığın lüzumu yoktur; hem mezhepçi hem demokrat olunmuyor. Laiklik yoksa demokrasi, insan hakları ve inanç özgürlüğü de yoktur. Türkiye Devletine hükmedenler, sadece kendi ‘meşreplerinin’ egemen olduğu tipik bir mezhep devleti inşa etmek için her yola başvuruyor. Sürece karşı çıkan kişi ve kesimlere karşı bütün devlet olanaklarını seferber ediyor, savaşıyor, öldürüyor…  

 

Biz ancak demokrasi ve laik düzen içinde yaşarız, aksi halde sizinle mücadele ederiz” diyenler, yokluğu, işkenceyi, cezaevini göze almak durumunda kalıyor. Gençler, KPSS ve mülakatlarda eleniyor, kamu olanaklarından dışlanıyor, işsizlik ve yoksullukla cezalandırılıyor. Çocuklarımıza; “eğitim müfredatı budur, ‘Marksist bile olsan’ şerri devlet sisteminin kurallarını öğreneceksin, namaz kılacak, Ramazan orucu tutacaksın; karşı çıkarsan notunu kırarım, üniversiteye gitmene engel olurum, hayatını karartırım” deniliyor.

 

Anayasa, mahkeme ve AİHM kararlarını takmıyor…  

 

İTİRAZ ETMEK İÇİN ÇOK GEÇ!

 

Kitlesel olarak itiraz etmeli ama ona da bir önder siyaset kurumu gerek… ‘Sosyalist’ olduğunu iddia eden HDP, iktidar limanında ‘özgürlüğünü’ bekliyor. Demokrasinin en temel sivil unsurları olan parti, üniversite, sendika, dernek, vakıf, çevre gibi kitle örgütleri dökülüyor. Tek çare Ana Muhalefet Partisinin sorumluluğuna sahip çıkıp, tehdidi bıkıp-usanmadan anlatması ve toplumu ikna edecek çare üretmesi ama CHP, hâlihazır performansı ve bir türlü ayağa kalkmayan, okumayan, düşünce üretimi olmayan 5. sınıf örgüt yapısıyla bu sorumluluğu kaldırır mı? Doğrusu emin de değilim, umutlu da…

 

“Biz, Şeriat hukukunu da, İŞİD’e asker yetiştiren imam okulunda okumayı da reddediyoruz! Meşru müdafaa hakkımızı kullanacağız, teslim olmayacağız ve sizinle mücadele edeceğiz!” dersek, ne olacak; birbirimizi mi boğazlayacağız?

 

Umutsuzluğa isyan ediyorum! Bu hastalığı taşıyanlara da, Atatürk’ün emanetini koruyamayan parti, sendika, asker-sivil tüm sorumsuz sorumlulara da lanet olsun!

 

Anımsar mısınız; Faslı öğrencilerin Fransa ‘okullarında türbanla eğitim görme’ istemlerine karşı çıkan ve bir daha tekrarlanmamak üzere tartışmaya son veren Cumhurbaşkanı Jacques Chirac özetle şunları söylemişti: “ibadetin mabedi cami-kilise, bilimin mabedi okuldur. Bu ilke laikliğin temelidir. Laikliği deldirtmeyeceğiz ve koruyacağız. Haç ve türban gibi dini simgelerin okula girmesi demek, laikliğin yara alması ve Fransa’nın parçalanması demektir. Laiklik, ülkem açısından yaşamsal önemdedir. Türbanı okula sokmayacağız. 

 

İşte budur; kesin ve net… Fransız-İngiliz bu yüzden onurlu, Alman bu yüzden zengin, İslam dünyası ise; bu yüzden geri ve sömürgedir… Siyasetçisi hırsızdır, yalancıdır, ahlaksızdır… İnsanları üçkâğıtçı ve dönektir!

 

KİRLİ İBADET OLUR MU?

 

Ülkemde garabetin, yalanın, ikiyüzlülüğün bini bir para… Neden imam okulu, din dersi, Kuran Kursu, Diyanet, müftülük, cami, mescit, hoparlör, davul, iftar çadırı, gürültü, imam, hacı, hoca, şeyh, mürit sayısı arttıkça ahlaksızlık artıyor? Ahlakı olmayanın dini olur mu? Bu nasıl bir dindarlıktır ki, imzaladığınız ulusal üstü sözleşmeleri, Anayasa maddelerini, TBMM kürsüsünde “namusunuz ve şerefiniz üzerine” ettiğiniz yemini çiğniyorsunuz?

 

Nedeni çok açık; Türkiye’de dinin bizatihi kendisi, haram deryasında yüzüyor! Dini, devletin hazinesi finanse ediyor. Ahlakı, helali, gerçek dindarı-inananı dışlamaya mecburlar. Eğri maldan doğru sonuç çıkmıyor. Harama batan Sünni ulemanın, hırsızlığın “meşru” olduğuna dair fetva vermekten gayrı hiçbir şansı bulunmuyor. Ahlak esaslı din yerine ahlakı dışlayan, kirli ve ucube din inşa ediliyor.

 

DİYANET, “DİNDE ZORLAMA YOKTUR” DİYEMİYOR

 

İslam uleması hırsızlığı, yalan yere yemini, rüşveti, yetim hakkını gasp ederek ibadet etmeyi kınamıyor, kınayamıyor. Kınarsa ilk kez doğru bişey yapmış olur ama kendisine ters düşer. İslam uleması tarih boyunca; “doğruluğu, ahlakı ve dinin gereğini mi, yoksa çıkarını mı tercih edersin” sorusu karşısında her daim çıkarından yana olmuştur. İstisnası yoktur.

 

Bütün melanet pis bir tuzak olan türbanla başladı! Mehmet-Ahmet Altan, Barlas, Hasan Cemal, Çandar, Oral Çalışlar, Nazlı Ilıcak, Baskın Oran, Halil Berktay, Serdar Turgut, Murat Belge, Mümtazer Türköne, Etyen Mahçupyan, Fehmi Koru, Taha Akyol vb liberaller, kamuoyunu “türbanın, masum bir hak” olduğunu iddia ederek, aslında ‘temiz ibadetin’ de teminatı olan laikliğe vurdukça vurdular… Sonunda, hem ‘kirli ibadeti’ adet edenlerin tuzağına düştüler hem de ‘görevlerini’ yerine getirdiler.

 

AİHM “din dersini kaldırın derken, AKP “bütün okullara mescit” diyor

Türkiye toplumu sadece AKP’ye oy verenlerden mi ibaret? Aleviler, gayrimüslimler, Ezidiler, laik-demokrat Sünniler, dinsizler okullarında din, mezhep, namaz dersi de istemiyorlar, mescit de… Her yüz metrede bir camisi olan ülkemde gidin ibadetinizi ibadethanenizde yapın, okula dokunmayın… Okul, bilimin, cami de dinin mabedidir. Din, ayrışmanın, husumetin, gerilimin nedeni olmasın…

 

DİYANET’TEN İŞİD’E

 

Lafı gevelemeye gerek yoktur. Sınır ötemizdeki İslami çete, bir AKP mahsulüdür. Bu kanlı katillerin anavatanları, lojistik üsleri Türkiye’dir. Koruyucuları, finansörleri, tedavi kurumları Türk menşelidir. Suriye ve Irak’ta yuvaları bozulduğu an kapağı Türkiye’ye atacak, aynı eylemleri Türkiye’de gerçekleştireceklerdir.

 

Balık hafızalı yurttaşlarıma onbinlerce faili meçhul cinayetin işlendiği, muhalif aydınların katledildiği 90’lı yılları anımsatmak isterim; Özel Tim miydi? Onlar da devletin elemanıydı değil mi? Sonra kontrolden çıktılar, devletten diyet istediler. Mafya tipi örgütlenmelerle kafa kesmeye devam ettiler. Bir bakıma İŞİD de öyle… Sahip, onlara diyet borçludur, kuşku yok ki, İŞİD de diyet isteyecektir!

 

Şimdi düşünelim; diyet nasıl ödenecek; malla mı, canla mı?

 

Kim(ler)in canı?

 

19.09.2014

Murtaza DEMİR

 

                                                      - Makaleler -