Âşık Remzâni

 

 

 

Cüzî Akıl, Kâinat, İnsan

 

Veliyettin Hürrem ULUSOY

Ocak 2016

 

Akıl insana verilmiş en büyük nimet. İnsanı insan yapan, Hakk’a ulaşmaya layık kılan nitelik. Akıl, sebeple sonuç arasında, sağlam bağlantı kurma yeteneği, insana özgü. Ama unutmamak gerekir ki zayıflık da insana özgü.

 

Aklın fiilin, yani düşünmenin öğeleri, bilinenle karşılaştırma yaparak bilinmeyenle nedensellik ilişkisini bulabilmektir. İki defa iki dört ettiğini bilince, iki kere dördün sekiz edeceğini bir kıyaslamayla öğrenip belleriz.

 

Ya ilişki denklemi kuramadığımız olaylar?

 

Ya ilişki denklemi kuramadığımız olaylara bilinmeyenin, hiç kıyasa gelmeyenin davranışları ve bu davranışların neticeleri?

 

Hemen şu gerçek karşımıza çıkıyor; Aklın el atamayacağı sahalar var. Bu sahalarda ısrarla aklı kullanmaya çalışmak, on mumluk ampulle gece karanlığında ufku taramaya benzer. Sonuç olsa olsa gölgeler, hayaletlerdir.

 

Bu günkü tıp bile insan beyninin büyük bir kısmının ne işe yaradığını bilmemektedir. Yani insan zaman içerisinde pek çok şeylere muktedir olabilecektir.

 

Aklımız, kişisel akıl, cüzî akıl, ilahi aklın yanında ummanda bir zerre bile değil, olsa olsa ilahi akıldan bir misaldir.

 

İlahi akıldan esintileri yakalama aracı ise, akıl değil, gönüldür. Seziş, duyuş… Çünkü gönül tek; akıl gibi kısımlara ayrılmış değil, cümle âlem tek gönülde. İlahi aklın yayınını, o akıldan bir duyuş diye ifade edebileceğimiz gönlün anteni yakalar. Alevi-Bektaşi yolunda buna “Gönül Gözü” diyoruz.

 

Öyleyse şu sonuca varabiliyoruz demektir: Tek gönlün kudreti bireysel varlığımızı sardığı, gönlün yayını, kişiliğimizin parazitlerinden arınabildiği oranda, ilahi aklın keyfini süreriz. Büyük keşiflerin, yaptığı işe gönlünü koyan karşılıksız hizmetlerin, birden içe doğuş şeklinde fışkırdığını hatırlarsak, dediğimizin doğruluğunu kanıtlamış oluruz. Şaire ilham gelmesi gibi… Yapılan hizmetlerden karşılıksız ve insan mutluluğu amaçlı olması gibi…

 

Kendi mütevazı hayatımızda da en sağlam kararların, en umulmadık eserlerin böyle meydana geldiğini görmüyor muyuz? Cüzî aklın tek başına san’at eseri yaratmaması da bundan değil mi?

 

Şüphesiz akıl en büyük lütuf. Ama esas kaynaktan, (Yaratan) uzak tutulduğu ve kişilik sevdasına “Ben” iddiasına sebep olduğu, yani gönülle bağı kesildiği oranda vesvese kutusudur ve tersine, gönle yol verdiği oranda da, katre-umman birleşmesinde kapıyı açan sadık hizmetkâr olur.

 

Yanlış anlaşılmaması için vurgulamamız gerek: Cüzî aklın rolü büyük. Şaşırtsa, benlik sarhoşu olsa bile rolü büyük; iç âlemimizi alacaya bulayan, tek hakikat rengini, prizmanın bin bir noktasından yansıyan çeşitli renklere dönüştüren, aradığımızı kayıp ettirip, sonra bulmamızı imkân sağlayan, varoluşu dinamik kılan cüz’i akıldan başkası değildir.

 

Şu ilahi dengeye çok dikkat etmek gerek: Kararında kullanılan her şey bizi hakikat varlığıyla aynı gayeyi paylaştırmaya götürür; karardan ayrılıp, eski tabirle ifrata düşmek ise sapıklığa vardırır. Azgın sofu, aklını her şey zanneden kurnazla, aklı kullanmaya hiç yanaşmayan softa, aykırı yollara koşar görünseler de, aynı hedefi paylaşır.

 

                                                          -  Makaleler  -