Âşık Remzâni

 

 

 

Cem evi-Cami

 

Yeryüzünde var olan her şey birbirini tamamlayan parçalardan oluşur. Bu parçalar farklı büyüklükte ve özellikte olabilirler. Ancak o bütünün varlığı bu parçalara ve bu parçaların uyumuna bağlıdır. Bu uyum ise ancak benzerliklerin bir araya getirilmesi ile sağlanır.

 

Bu gerçek, elbette ki bir arada yaşayan toplumlar için geçerlidir. Farklı özellikli insanlardan oluşan toplumlar bir arada tutulmak istenirse benzerlikler ön plana çıkartılır. Ancak toplumun yapısı bozulmak istenirse önce farklılıklar gündeme getirilir, sonra bu farlılıklar daha sonra da farklı olanların yok edilmesine çalışılır.

 

Bu günlerde gündeme getirilen cem evi ve caminin aynı mekânda yer alması çalışmaları da bu şekilde değerlendirilmelidir. Yüzyıllardır bir arada yaşayan insanlarımızın bu en önemli hatta belki de tek farklılığını ortadan kaldırabilmek amacı ile cem evi ve camiyi aynı mekâna taşıyarak, önce ibadethanede birlik, sonra ibadette birlik sonra da inançta birlik sağlama çabalarını art niyetli olması yanında çok da tehlikelidir.

 

İslam’ı farklı yorumlamayı kabul etmeyen, ibadetin camiden başka bir yerde ve başka bir şekilde yapılamayacağına inanan, Müslüman olmayı şarta bağlayan ve yapmayanı Müslüman kabul etmeyen insanlarla, İslam ve ibadet anlayışları, hatta Tanrı tanımlamaları bile çok farklı olan ve bu inançları nedeniyle yıllarca hor görülen, yok sayılan insanları, bu duygularının en yoğun yaşandığı ortamlarda bir araya getirmek nasıl bir amaca hizmet edebilir? Bunu düşünen, uygulanabilir, denenebilir bulanlar eğer kardeş kavgasını göremiyor veya amaçlamıyorlar ise geriye tek bir amaç kalıyor. O da Alevi-Bektaşi inancındaki farklılığı yani bu inancı yok etmek.

 

Yolumuzu bu şekilde yok etme çabaları tarih boyunca çeşitli adlar altında ve çok farlı yöntemler kullanılarak hep denenmiştir. Bu çabaların içinde olanlar çoğunlukla ve bu gün olduğu gibi maalesef yine içimizden insanları kullanmış, onları kandırmışlardır. Bu kandırılan insanlarımız da çoğu zaman Alevi-Bektaşi inancına sahip insanlara hizmet ettiklerini düşünmüşler, sadaka gibi verilen küçük tavizleri de kazanç kabul etmişlerdir.

 

Günümüzde de Devletin Cem evleri yaptırması, Dedelere maaş bağlaması vb. Alevi toplumuna yapılmış hizmetlermiş gibi değerlendirilebilmektedir. Bunlar, özellikle bizlerden de toplanan vergilerle yapılan camiler ve Sünni din adamlarına sağlanan imkânlar dikkate alındığında ve yıllardır devletinden bırakın yardımı, hep engellenme, yasaklanma ve aşağılanma hizmeti alan insanlarımız tarafından alevi toplumu yararına gelişmeler gibi görülebilir. Ancak bu gün asıl ihtiyacımız bunlar değil Aleviliğin anlatılması, öğrenilmesi ve yaşanmasıdır.

 

Bunun gerçekleştirilmesi önündeki ana engel de ne öne sürüdüğü gibi mekân eksikliği ne de devletin eğittiği dedelerin yürüteceği yol hizmetlerdir. Esas sorun Aleviliğin özellikle şehirlerde yaşayan insanlarımız tarafından bile bilinmemesi ve yaşanamıyor olmasıdır. Bu eksiklik ise sadece eğitim ile giderilebilir. Bunun için Alevilik öğretmenlerinin, yani dedelerin, yeniden ve çağa uygun eğitilmeleri ve görevlendirilmeleri gerekmektedir. Ancak bu gün bu işe maalesef ya devlet ya da değişik amaçlı tarikatlar müşteri olmaktadır. Bunlar dedelere maaş vaat etmekte, camilerin yanına bedava ve gösterişli cem evleri sunmaktadırlar. İşte bu sunumlar belki Alevilere hizmetmiş olarak görülebilir ama kesinlikle Aleviliğe ihanettir. Dedelerimiz ve cem evlerimiz bizim olmalıdır ve hizmetler Alevi-Bektaşi dergâhlarının ve Serçeşmenin kontrolünde yürütülmelidir.

 

Yetiştirme bir Alevi veya Bektaşi toplumu olmak istemiyorsak sunulanlar ne kadar cazip olursa olsun ve bizim bunlara ne kadar ihtiyacımız olursa olsun bu oyuna gelmemeliyiz. Yani içinde bulunduğumuz sorunlar için sunulacak bu ve benzeri tehlikeli çözüm önerilerine direnmeyi bilmemeliyiz.

 

Bizim devletten isteğimiz ise sadece laik düzeni tam olarak uygulamasıdır. Yani devlet işleri ile din hizmetlerinin birbirinden tamamen ayırmasıdır. Bu güne kadar ayrım yaptığı ve mağdur ettiği Alevi-Bektaşi toplumuna olan borcunu ise, bu toplum ve temsilcilerinin talepleri doğrultusunda yapacağı maddi manevi destekler ile gidermeye çalışmalıdır. Ancak bunları elde etmek için inancımızdan asla taviz vermeyeceğiz ve bu derdimizi bu şekilde sunulacak bin dermana değişmeyeceğiz.

 

Aşk ve sağlıkla kalın.

 

Haluk G. Ulusoy

02.10.2013