Âşık Remzâni

 

 

 

 

Aralık 2016

Hizmet Ehli

ŞAPKA

 

Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş. Bir süre yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış. Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış? Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş, şapkalar gitmiş. Bir de kafasını kaldırıp ağaca bakmış ki, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları. 

 

Adam düşünmeye başlamış: "Ben şimdi n’apıcam, şapkaları bu maymunlardan nasıl alacağım?" Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bir bakmış maymunlar da adamın taklidini yapıyorlar, kafalarını kaşıyorlar. Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlarda aynısını yapmışlar. Derken adam ne yapacağını bulmuş. Kendi başındaki şapkasını çıkartıp yere atmış, tabi maymunlar da kafalarındaki şapkaları hemen yere atmışlar. Adam böylece bütün şapkaları toplayıp sepetine koymuş...

 

Aradan otuz yıl geçmiş. Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş. Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş. Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış. Bir saat sonra uyanmış bir de bakmış sepetin içinde şapkalar yok? Derken tuhaf sesler duymuş bir de kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka.

 

Adam düşünmüş: "Dedem yıllar önce bana bir hikâye anlatmıştı, ne yapacağımı çok iyi biliyorum. "Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar. Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da ellerini kaldırmış ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarmış yere fırlatmış. O anda maymunlardan biri ağaçtan inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bir tokat atmış ve "Sadece senin mi deden var lan!"

 

Eğer tek hücreli bölünerek çoğalan biyolojik bir canlı değilseniz bu ister dişil ister eril olsun bir atanız vardır sizi dünyaya getiren. Bu durum sizi bir kökeniniz olduğu gerçeğini ortaya koyar. Ancak bu köken size üstünlük sağlamaktan çok bir bağlılığı, bağımlılığı ifade edecektir, çünkü sadece sizi değil sizin gibi birçokları da o köke bağlıdır. Birçok insan kökenleri ataları ile övünmek ister. Doğaldır, içten gelen bir istençtir, tıpkı üremek, neslin devamını sağlamak gibi.

 

Övünç duyacağı bir soyu varsa bilgisiz kulun

Bilsin ki çamurdan ve sudandır özü soyunun

Dünyada Ehlibeyt’in değer ölçeği güzelliktir

Bilim, doğruluk ve sevgidir soyu insanoğlunun

 

Katlanılmaz bir kötülük gelirse eğer başına

Suskun kayalar gibi dur ve diren tek başına

Rahat günler de gelir geçer, zor günler de

Sabırlı ol, dünya harcı değmez ki gözyaşına

 

Kanat ger dostuna, her dem pekiştir sevgini

İçten arzula onu, hastanın ilaç isteği gibi

Ama her dost görüneni de dost sanma, sakın

Yalan dostluklar herkese sıçratır pisliğini

 

En büyük utançtır yoksulu ezen varsılın zulmü

Yoksulluk, özgür olan insanı da tutsak kılar

Özgür olmak istiyorsan köle gibi çalış, üret.

Ama görev bil dinlenmeyi de çalışmak kadar

 

En bilge insan, eksiğini kusurunu bilen kişidir

Sözünü tutan, bencil tutkuları silen kişidir.

Kötülüklere yüz vermeyen, iyiliklerle güzelleşen

Dünya yıkılsa, kendi değerlerini söyleyen kişidir.

 

İmam ALİ

 

 

İmamAli’ye atfedilen yukarıdaki deyişte de özellikle belirtildiği gibi nereden geldiğimizden ziyade ne olduğumuz önemlidir. Burada yine yolumuzun temelini oluşturan İnsan-ı Kamil olma yolunda ilerleme öne çıkmaktadır. İnsan-ı Kamil olma hedefi günümüz dilinde kişisel gelişimi, ideal insan olmayı tanımlamaktadır. Kişi ya da birey gelişimini tamamladığı nokta da bu mertebeye ulaşmış olacaktır. Bunu Doğu felsefe ve inanç sistemlerinde de görürüz “Nirvana” tanımlaması ile. Keza tarihi incelediğimizde de karşımıza çıkar. Yolumuzda ise bu durum için tanımlanan yol ve yöntemler aslında evrensel değerleri içermekle birlikte içinde bulunduğu topluma göre uyarlanarak uygulana gelmiştir.

 

Yolumuz dilince kişi kendini ifade ederken “ben” diye bağlamaz İmam Ali turaplığına, cemde can olma tevazuuna vurgu yaparak “fakir, biçare vb.” hitaplarla söze başlarlar ki bu da aynı kapıya çıkmaktadır. Ebu Turap lakaplı İmam Ali Yolumuz önderi ise bizlerinde bu önderimizin izinden giderek Turap olmayı yaşamımıza ve davranışlarımıza yansıtmalıyız.

 

Bilindiği üzere Miraç olayında Kırklar Meclisi peygamberi dahi peygamberlik sıfatını bırakmadan içeri almaz ve Muhammed’in “Siz kimsiniz?” sorusu üzerine “Biz şunun soyundanız, falanca bizim atamız” demezler, övünmezler. “Biz Kırklarız, Kırkımız bir yanar kırkımız bir canız.” Derler. Bu durumda yine aynı kapıya çıkmakta soy üstünlüğünü değil hizmet üstünlüğünü ilke edindiğimizi ifade eder.

 

Yine Yolumuz ilkelerinden “Yol Her Şeyden Uludur” desturu da aynı düşünceyi çağrıştırmakta kişiyi ya da kişilerin soyunu değil Yolu öne çıkarmaktadır. Şimdi diyeceksiniz ki soy sop önemli değil diyorsun ama Alevilikteki ocak, dede kavramlarını nasıl açıklayacaksın? Sorunun yanıtını yukarıda verdik bunlar birer saltanat makamı değil hizmet makamıdır, hatta makam değil görevdir. Kişiler gelip geçer, Yol kalır.

 

İnancımızın temelinde kibir ve övünme olmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bu Yol’a gönül bağı ile bağlı olan herkesin gerek kendisi gerekse geçmişinde özel bir kişileri, olayları ya da benzer durumları ile ilgili olarak övünmek yerine sadece gerçekleri söylemesi yeterli olacaktır. Yolumuzun önderleri bu konuda net konuşmuşlar hala da konuşmaktadırlar. Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişinleri Safa ULUSOY da Veliyettin Hürrem ULUSOY da “Biz bu Yol’un hizmetkârlarıyız” şeklinde söylemlerini sık sık dile getirmektedirler.

 

Yolumuza göre ikrar, görgü-sorgu bireyin ve toplumun temel inançsal ilkelerindendir. Buna göre talip Yol’a girmek için “İkrar” vermek ve görgü-sorgudan geçmek durumundadır. Bu durumda her birey/kişi İkrar verip Yol’a girince “can” sıfatını alır ki cem de herkes “can”dır.  Eşikteki de beşikteki de döşekteki de (döşek=cemi yöneten dede) eşittir. Günümüzde asimilasyon ile bu ilke geri planda kalmış dedelik ve diğer hizmet makamları özellikle dedelik üstünlük ifade eden bir makam olarak algılanmaktadır. Bunun görsel yansıması olarak da cemlerde Meydanevi’nde döşekler, minderler, koltuklar ile yükseltilmiş bir oturma pozisyonu ve önünde yine makamı ifade eden kürsü olmaktadır. Bu sorgulandığında halkın post makamını görmek isteği vb. gibi basit bahaneler söylenmektedir. Bu durum gerçeği yansıtmamakta, kişi egosunun öne çıktığı görülmektedir.

 

Sözün özü, elbette ki herkesin bir atası vardır. Bunu da dile getirecektir. Ancak olması gereken bunu bir övünç kaynağı, üstünlük makamı, statü farklılığı yani egemenlik yolu olarak görülmemelidir. Benliğe giren bu durumun inancımızda yeri yoktur. Bunların hepsi Yol’a hizmet görevlerinin tanımlamasıdır. Kimi talip olarak hizmet eder, kimi dede, kimi Postnişin/Mürşit. Hizmet ehli olmak temelinde hareket gerekliliği vardır.

 

Sözümüzü yine yolumuz Serçeşmesi Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin sözü ile bağlayalım;

 

Hakk’a talipsen, her an O’na doğru ak,

Kâinat kitabına, irfan gözü ile bak.

Yolumuzun esası çalışmaya bağlıdır,

Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk.

 

Aşk ile

 

 

 

                                                                      -  Makaleler  -