Âşık Remzâni

 

 

 

 

 

Her Özgürlüğün İçinde Bir Tutsaklık Vardır

 

Kasım 2016

 

 

 

Bu resim dokuz yaşında bir çocuk tarafından çizildi. Lütfen önce resme bakın. Size ne ifade ettiğini düşünün. Sonra altındaki yazıyı okuyunuz.

 

Bana getirip, “Bu resim sana neyi ifade ediyor?” dedi. Bir şeyler söyledim, çocuğun bakış açısını düşünüp neler ifade etmek istediğini tahmin etmeye çalışarak... Ama verdiği cevap beni çok şaşırttı. Dokuz yaşının çok üzerinde bir anlayışla bana şunları söyledi…

 

“Kuşlardan biri özgür görünüyor, öteki de tutsak. Ama aslında ikisi de tutsak.

 

Çünkü özgür olan uçarsa arkadaşı düşüp boğulacak!”

 

“Her özgürlüğün içinde bir tutsaklık vardır!”

Nazım Hikmet

 

Siyah-beyaz, gündüz-gece, sabah-akşam, zıtlıklar dünyasında iki kelime daha özgürlük ve tutsaklık çok anlamlar ifade eden kelimeler. Sadece biri için bile ne kadar çok konuşulup, ne kadar çok yazılmıştır. Hatta ne kadar çok insan ve diğer tüm canlılar bunlar için can vermiştir, bilinmez, sayılmaz, sayılamaz. Üstelik bu kelimelerin bile anlatamadığı nice hikâyeler ya da gerçekler yaşanacaktır şu kısacık ömürlerde.

 

Zıt kelimeler aynı zamanda birbirlerine bağlı, bağımlı kelimelerdir. Biri olmadan diğerinin de anlamı pek olmaz. Belki de resimdeki gibi bir bağlılıktır bu. Belki de bağımlılıktır. Farklıdır anlamları bağlılık ile bağımlılığın. İnsanlar karıştırabilirler bunu. Birisinde içten gelen bir güdüleme ile buna sevgi, tutku, aşk diyebilirsiniz, bir bağ hissedersiniz ve ayrılmazsınız. Diğerinde ise ihtiyaç duyarsınız, sadece bu ihtiyacı gidermek için ayrılamazsınız. Diğer bir benzetme ile birinde etkensiniz diğerinde edilgen.

 

Özgürlük ile tutsaklık da böyledir. Birinde kendi iradeniz söz konusudur. Her şeyi siz yaparsınız. Etkensiniz, kararlar size aittir. Kendi iradeniz vardır. Diğerinde ise edilgensiniz, birileri sizin hakkınızda kararlar verir. Bu tanımlama her zaman bu kadar net bir tanımlama doğru olmayabilir. Yani bu bir sulu boya tablo gibidir. Kimi zaman renkler tanımlamalar, yargılamalar, kararlar karışabilir.

 

Özgürlük bazen tutsaklığımız, tutsaklığımızda özgürlüğümüz olabilir. Özgürüz deriz her istediğimi yapabilirim deriz. Ama hayatımıza baktığımızda gerçek öyle değildir, bizi bağlayan unsurlarla karşılaşırız. Örneğin istediğimiz zaman başımızı alıp gidemeyiz, maddi imkânlar, ailemiz ve dahası sorumluluklarımız vardır. Bırakamayız. Tıpkı resimdeki kuş gibi…

 

Tutsaklığımız da özgürlüğümüz olabilir. Bir yere bir kişiye veya başka bir şeye bağlanır kalırız. Ama o durum bizi özgür kılar. Çünkü o bağ bizim üzerimizdeki yükleri alır, bizde rahat oluruz. Bizim yapmamız gereken görevleri çevremizdeki insanlara yükleriz, böylece bencilce bir şekilde özgürlüğümüz olur.

 

Aslında bu tutsaklık değildir. Bunun tanımlaması sömürüdür. Bu daha çok muhafazakâr ve despot yapılarda, kişilerde olur. Örneğin, bir aile içinde adam sadece kendine hizmet bekler, kendi evin hiçbir işine bakmaz ya da mecbur olunca bakar. Ailesinin içindeki fertler, eşi(?) çocukları ve hatta diğerleri ona hizmet eder. Bu sömürüdür. Ama içinde biraz da tutsaklığın içindeki özgürlük vardır.

 

Resimde özgürlük ve tutsaklık hayvansal sembolle anlatılsa da insani bir durumu ifade etmektedir. Tek cümle ile anlatımını da zaten Nazım Hikmet yapmıştır.

 

Özgürlük sözlük anlamında: 1. Ad; herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu. Eş anlamlısı: Hürriyet. 2. Felsefe Terimi; insanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumu.1

 

Özgürlük

 

Güncel Türkçe Sözlük: İng. Liberty, Freedom.

 

1. Bağlı olmama; dışardan etkilenmemiş olma; engellenmemiş olma; zorlanmamış olma.

 

2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi istencine, kendi yasasına, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi (seçme özgürlüğü).

 

3. İnsanın kendi istemesi, kendi istenci ile eylemde bulunabilme olanağı; insanın dıştan engellenmeden etki yapabilmesi. İstenç özgürlüğü: İnsanın istemelerini kendisinden başka bir şeyin engellememiş olması, ya da başka bir şeyce kendisinin dışında bir istemeye zorlanmamış olmasıdır. İnsan istenci özgürdür demek, insanın istemesinin nedeni insanın kendisindedir, demektir.

 

İnsan, istemelerinde özerk ise özgürdür. İstemenin kendisi engellenmişse ya da insan bir başkasınca, bilerek ya da bilmeyerek, herhangi bir istemeye zorlanmışsa, insanda istenç özgürlüğü eksik demektir. Örneğin, uyutum yoluyla uyuşturulmuş insanda, istemenin kendisi engellenmiş ya da kötürümleştirilmiştir. Ayrıca istemeleri insana ailesince, çevresince, toplumca aşılanmış olabilir.

 

Kişisel özgürlük: İstenç özgürlüğü ile bağlantılı. Bir insan isteme, düşünme ve eylemlerinde bir başkasınca engellenmiyor ya da bir şeye zorlanmıyorsa, kendi istemesi içinde hareket ediyorsa, o insanın kişiliği özgür olarak gelişmiş demektir. Öyleyse özgürlük, insanın kişiliğinin, kendi özünün ve kendi davranış biçiminin etkili olmasıdır. Bu anlamda istenç özgürlüğü de kişiliğin istemeye temel olmasından başka bir şey değildir.

 

Düşünme özgürlüğü: İnsanın dış etkilerden kurtularak düşünme özerkliği kazanabilmesi. Her türlü baskıdan, özellikle dinsel inançlardan bağımsız olarak düşünebilme, ancak, düşünme özgürlüğünden anlaşılan yalnızca bağımsız düşünebilme yeteneği değildir, (düşünmenin kendisi baskı altına alınamaz); düşündüğünü başkaları karşısında dile getirebilmektir aynı zamanda. Düşünme özgürlüğü, öyleyse, yazma ve söyleme ile birlikte gider. Düşünme özgürlüğü, en kesin anlamıyla basın özgürlüğünde gerçekleşir.

 

Törel bilinç özgürlüğü: Bir insanın kendi törel bilincine göre davranabilmesi; özellikle dinsel inançlarında özgür olması. Herhangi bir dine bağlı olma ya da olmamada özgür olması.

 

Eylem özgürlüğü: (Zorunluluğun değil, baskının karşıtı olarak) Dış baskılardan, özellikle başka birinin baskısından bağımsız olarak kendi isteğine göre davranabilmek hak ve gücü. Başlıca biçimleri:

 

1. Fizik özgürlük: Her türlü dış baskıdan bağımsız olarak hareket edebilme yetisi. (Örneğin, hapiste yatanın fizik özgürlüğü kısıtlanmıştır.)

 

2. Ruhbilimsel özgürlük: Dış güçlerce belirlenmeden, insanın kendi doğasının eğilimlerine göre hareket edebilmesi durumu.

 

3. Ahlaksal özgürlük: Kendi kendini belirleyebilme yetisi. İnsanın ahlak eylemlerini başkasının zoru ile değil, kendi istenci ile gerçekleştirmesi. İnsanın eylemlerinden sorumlu olabilmesi için özgürlük, ahlakın önkoşuludur. Bu bakımdan bir sorumluluğun olabilmesi için, ahlaksal özgürlüğün temelinin kişisel özgürlük olması gerekir. Bu özgürlük baskıyı dışarda bırakır, ama yükümlülüğü değil.

 

4. Toplumsal özgürlük: Yasaların koruyuculuğu altında ve yasaların sınırları içinde başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan hareket edebilme. Toplumsal özgürlüğün temeli de kişisel özgürlüktür.

 

J. J. Rousseau toplumsal özgürlüğü, insanın kendi yasalarını kendisinin koymasında görür. Kant da Rousseau’nun bu ilkesinden kalkarak özgürlüğü usun özerk oluşuna bağlamıştır. Marksçı görüşte özgürlük toplumsal zorunlukla özdeşleştirilmiştir. “Doğaya boyun eğerek (doğa yasalarına uyarak) ona egemen olunabilir.” (Bacon) düşüncesinden kalkan Marksçıların görüşüne göre; doğada zorunluk geçerlikte olduğu gibi, toplum yasalarını yürüten de zorunluluktur. Gerçekte özgürlük diye bir şey yoktur. Ancak bu zorunluluğu gören özgür olabilir. Doğal özgürlük: İnsanın çevresini değiştirebilmesi yeteneği; hayvan çevresine uyar, insansa çevresini değiştirip ona biçim verebilir.2

 

Tutsaklık

 

Sözlük anlamında; Tutsak olma durumu, esirlik, esaret.3

 

Özgürlük ve tutsaklık birçok şekilde tanımlanabilir, ancak buradaki tanımlamada ilginç bir durum ortaya çıkmıştı. Özgürlüğün tanımlanması ne kadar zor ise tutsaklığın tanımlanması bir o kadar kolaydı. Birini anlatmakta kelimeler, cümleler yetmezken diğeri tek cümle ile bitmişti bile. Bu durum hayatın yansıması gibiydi sanki.

 

Özgürlük ve Başıboşluk

 

Birçok kavram gibi özgürlük kavramını da günlük hayatımızda kullanırken dahi anlamını bilmeden öylesine söylüyor ve yaşamımızın içine katamıyoruz ya da katmıyoruz. Tanımlamasını dahi zor yaptığımız özgürlüğün hayatımıza yansıması daha da zor olacaktır elbette. Burada çelişki yaratan durum belki de psikolojik ya da sosyolojik olarak irdelenmesi gerekenin ağzımızda sakız olan özgürlük kelimesinin gerçekten yaşayıp yaşayamadığımızdır.

 

Günümüz dünyasında bilinen toplumların yaşam biçimlerine baktığımızda özgür olan toplumun hangisi olduğuna karar vermek ilginç olacaktır sanırım. Genelleme yapmak gerekirse; gelişmiş batı toplumları mı, (buna Japonya, Avustralya da dâhil) yoksa az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlar mı? Bu birazda nereden baktığınızla ilgilidir.

 

Her toplumda kurallar vardır. Geleneksel örf adetlerden başlar, en üst düzey hukuk kuralları olan yasa ve anayasaya kadar uzanır. Gelişmiş toplumlarda kurallara uyma üst düzeydedir. Yaşam ve insanlar bunu ister. Gelişmemiş toplumlarda da kurallar vardır, ama kurallara uyma alt düzeydedir. Bunu açıkça karayolu trafiğinde görebiliriz.

 

Batı dünyası demokrasiyi ve insan haklarını 1200’lü yıllardan başlayarak (Magna Carta~Magna Carta Libertatum)4 sindire sindire öğrenmiş ve yaşama katmıştır. Bunun için milyonlarca insan can vermiştir. Az gelişmiş ve gelişmemiş toplumlarsa örneğin biz; seksen yıllık cumhuriyet ile öğrenmeye(?) ve yaşamaya çalışıyoruz. Demokrasiyi sayısal çoğunluğun egemenliği olarak algılıyoruz. Acaba gerçek böyle mi?

 

Eğitsel anlamda yeterince öğrenilmemiş bilginin bir anlamı yoktur. Bu atasözlerimize de yansımıştır, birçok yaşamsal durum gibi: “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder.” Sanırız yarım demokrasi de bizi özgürlüğümüzden ediyor.

 

Yaşadığımızın özgürlük olduğunu sanırken aslında başıboşluğu yaşıyoruz.

 

Notlar:

 

1. Bkz. Türk Dil Kurumu internet sitesi, “Özgürlük” maddesi: Özgürlük, -ğü: a.. 1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî: “Özgürlüğünün ilk gününde meyhanedeki arkadaşları ona dostça öğütler verdiler.-İ. O. Anar.

 

2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet: “Özgürlük görece bir kavramdır, onu oldum olasıya bilmişimdir.-A. Erhat.

 

2. BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975: özgürlük; serbestî, hürriyet. BSTS / Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü 1966: özgürlük İng. freedom. BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975:

 

1. İ nsanların doğa ve toplumun nesnel yasalarını bilinçli olarak kullanabilmeleri, böylece toplumsal gelişmeyi amaçlı olarak gerçekleştirebilmeleri, toplumun da, bireyin de gelişimi için zorunlu olan bütün özdeksel ve tinsel ön koşulları yaratabilmeleri durumu.

 

2. Genel olarak ya da belirli bir konuda kısıtlamalardan bağımsız olma.

 

3. Tutsaklık -ğı: (isim). Tutsak olma durumu, esirlik, esaret Tutsak -ğı: isim, askerlik;

 

1. İ sim; askerlik, savaşta ele geçen düşman, esir.

 

2. Sıfat; gitmesine, serbestçe hareketine engel olunan: “Hayatı anlamazsan tutsak olduğunu bile bilemezsin, hakkını arayamazsın.-E. Işınsu.

 

3. Bir şeye veya bir kimseye çok bağlı, kendisini bir şeyin etkisinden kurtaramayan kimse: “Her insan kendi kuruluşuna uygun bir romantizmin tutsağı.-A. İlhan.

 

4. Atasözü, deyim ve birleşik fiiller tutsak düşmek/tutsak olmak.

 

4. Magna Carta (Latince: Büyük Ferman) veya Magna Carta Libertatum (Latince: Büyük Özgürlük Fermanı); 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Bu belge ile kral ilk kez yetkilerini kısıtlamış ve halka bazı hak ve özgürlükler tanımıştır. Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisidir. Aslen, Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkileri hususunu karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır. Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu.

 

 

 

                                                                      -  Makaleler  -